Bundan tam 61 yıl önce bugün başta İstanbul olmak üzere, İzmir ve Adalar’da Rumlara ve diğer Türk ve Müslüman olmayanlara karşı büyük bir linç ve yağma hareketi gerçekleşti. Tam iki gün boyunca devam eden olaylarda çok sayıda gayritürk yaralandı, ölenler oldu. Gayritürklerin dükkânları yağmalandı, kiliseler ateşe verildi. Olayların ardından çok sayıda Rum ve Ermeni binlerce yıllık topraklarından ayrılmak zorunda kaldı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişen Türk milliyetçiliği fikirlerinin ana temsilcisi konumunda olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, ulusal bir devlet kurmak için Anadolu’yu Türkleştirme olarak adlandırılabilecek bir proje hazırlamıştı. Bu projeye göre Anadolu “rahatsızlık unsuru” olan Hıristiyan unsurlardan arındırılacak, Hıristiyanlardan boşalan yerlere Balkanlardan gelen muhacirler yerleştirilecek, böylece ulusal bir devlet için gereken zemin yaratılacaktı.
1915 yılında yaşanan Ermeni soykırımı, bu politikanın ilk ayağıydı. Yaklaşık 1,5 milyon Ermeni, Osmanlı İmparatorluğu’nun her tarafından toplanarak kafileler halinde yollara çıkarıldı. Gidecekleri yerin Suriye’de insan yaşaması mümkün olmayan Deyr Zor Çölü olduğu söyleniyordu, ancak Ermenilerin büyük kısmı oraya bile ulaşamadı. Yollarda yağmalandılar, kurşuna dizildiler, kaçırıldılar, öldürüldüler.
Anadolu’nun Ermenisizleştirilmesinden sonra sıra diğer Türk ve Müslüman olmayanlara gelmişti. Süryaniler de büyük ölçüde Ermenilerle beraber katledilmişti. Karadeniz Rumları, başta Topal Osman olmak üzere katil çeteleri tarafından gruplar hâlinde öldürülüyordu. Yunan ordusunun 1922’de geri çekilmesi üzerine, İttihat ve Terakki’nin sürdürücüsü olan Kemalistler büyük bir taarruzla Anadolu Rumlarını topraklarından söküp attılar. 1923 Lozan Anlaşması’yla da, İstanbul Rumları dışında kalan Hıristiyanları Yunanistan’a göndermek ve yerlerine Müslümanları yerleştirmek suretiyle, Anadolu’nun Türkleştirilmesi projesinde önemli bir adım daha attılar.
DurDe’den İstanbul ve İzmir’de 6-7 Eylül etkinlikleri
1934 Trakya Olayları ve 1942 Varlık Vergisi ile Yahudiler de büyük ölçüde mülksüzleştirildikten ve ülkeyi terk etmeye zorlandıktan sonra, geriye sadece İstanbul Rumları kalmıştı. Onlar da 6-7 Eylül olaylarıyla tasfiye edilecekti.
Olayların patlak vermesine zemin hazırlayan olay, Kıbrıslı Rumların verdiği bağımsızlık mücadelesiydi. Stratejik öneminden ötürü adadan vazgeçmeye niyetli olmayan İngiltere, Rumlara karşı müslüman Türkleri harekete geçirdi. Her iki kesimde de yükselen milliyetçilik, iki ulusun bir arada yaşamasını zorlaştırmaya başlarken, İngiltere, yaşanacak bir Rum-Türk çatışmasından yararlanarak adadaki varlığını meşrulaştırma yoluna gitmek niyetindeydi.
İki halk arasında gerilim sürekli tırmandırıldı. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes “Kıbrıs’taki kardeşlerimizin yakın günlerde umumi bir tecavüz tehlikesi karşısında bulunduğu”nu söylüyordu. CHP Gençlik Kolları ise “Kıbrıs’ın Türkiye dışında başka bir devlet tarafından ilhak edilemeyeceğini, sadece bir Türk gönüllüler alayının bile, değil Kıbrıs’a, Batı Trakya hatta bütün Yunanistan’a Türk sancağı dikecek gücü olduğu”nu vurgulayan açıklamalar yapıyordu.
Böyle bir ortamda, 6 Eylül 1955 günü devlet radyosundan Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalı saldırıya uğradığı haberi duyuldu. Dönemin istihbarat örgütü MAH’ın hizmetinde çalışan İstanbul Ekspres gazetesi aynı gün öğleden sonra yaptığı ikinci baskıda, olayı manşetten duyurarak haberin yayılmasını sağladı. Normalde 20-30 bin civarında tiraj yapan gazetenin ikinci baskısı, o dönemin teknik koşullarında hiç de kolay olmayan bir sayıda, 290 bin adet basılmıştı.
Daha önceden örgütlendikleri belli olan çok sayıda insan, kamyonlarla Beyoğlu’na getirildi. Hepsi tek tip olan sopa, balta ve kazma gibi aletlerle Taksim’de toplanıp İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçtiler. Daha evvelden Rumlara ait olduğu tespit edilerek duvarları kırmızı haçlarla işaretlenmiş, tabelâsı yabancı dille yazılmış, Tünel’e kadar uzanan güzergâhta bulunan tüm mekânlar yağmalandı. Ev ve işyerlerine giren güruh içerisinden kimi yağmacılar “cana zarar verilmeyecek, sadece mala zarar verilecek” diye bağırıyorlardı. Kimi dükkân sahipleri yağmadan kurtulacakları düşüncesiyle vitrinlerine Atatürk’ün büstünü ve Türk bayrağını koymuşlardı.
İstanbul’un 52 yerinde, İzmir’de ve adalarda aynı anda gerçekleştirilen yağmalarla çok sayıda tarihsel yapı harabeye çevrildi. Rumların mezarları parçalandı, içlerindeki kemikler yerlere saçıldı. Devletin güvenlik güçleri, tam iki gün boyunca devam eden olayları sadece seyretmekle yetindiler. Hatta bazen yağmaya katıldıkları bile görüldü.
İkinci günün akşamı, sıkıyönetim ilan edildikten sonra ordu birlikleri gelip olayları bitirdiler.
Olayların bilançosu çok ağırdı. İstanbul’da 4214 ev, aralarında 21 fabrikanın bulunduğu 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 azınlık okulu, 5 spor kulübü, 2 mezarlık tahrip edilmişti. Saldırılar sırasında tecavüz olayları yaşanmıştı. İzmir’de ise 14 ev, 6 dükkân, 1 pansiyon, Yunan Konsolosluğu, Katolik Kilisesi, Fuar’daki Yunan pavyonu ve İngiliz Kültürevi tahrip edilmişti. Dönemin İzmir gazeteleri 7 kişinin ağır, 50 kişinin hafif yaralı olduğunu yazıyordu.
Olayların hemen ardından basında önce, “halkın duygusal tepkisi”, “milli galeyan” gibi ifadeler yer alırken, kısa bir süre sonra durduk yerde “komünistler” suçlanmaya başlandı. Elli kadar solcu olarak bilinen aydın tutuklandı. Aslında daha kabarık olan tutuklanacaklar listesinde, çok önceden ölmüş olanlar ve askerliğini yapmakta olanlar da vardı. Aydınlar 5 ay cezaevinde tutulduktan sonra beraat ettiler.
Bu olaylar sonrasında İstanbul’un Rum halkı Türkiye’yi terk etti. Doğu Roma İmparatorluğu’na 1.000 yıl başkentlik yapmış olan bir şehrin en eski halkı, tanımadığı topraklara kaçmak zorunda kaldı. Aradan yıllar geçtikten sonra Atatürk’ün evine bomba atanların MİT ajanı oldukları anlaşıldı, ancak iki ajan cezalandırılacak yerde terfi etmek suretiyle ödüllendirildiler. Böylece Anadolu’nun Türkleştirilmesi projesi geniş ölçüde tamamlanmış oldu.
Exactly 61 years ago, there was a huge lynching and looting movement against Greeks and other Turkish and non-Muslim people in Istanbul, Izmir and the Princes’ Islands. A large number of non-Turkish people were wounded in the incidents that lasted for two days. The shops of the non-Turks were looted and churches were set on fire. After the events, many Greeks and Armenians had to leave their lands for thousands of years.
The Committee of Union and Progress, which was the main representative of the ideas of Turkish nationalism in the Ottoman Empire, had prepared a project which could be called Turkification of Anatolia in order to establish a national state. According to this project, Anatolia would be cleansed of the Christian elements, which were the element of discomfort, and immigrants from the Balkans would be placed in the vacant places of Christians, thus creating the necessary ground for a national state.
The Armenian genocide in 1915 was the first leg of this policy. Approximately 1.5 million Armenians were gathered from all parts of the Ottoman Empire and set out on the road in convoys. It was said that the destination was the Deyr Zor Desert, which was impossible for people to live in Syria, but most Armenians could not even reach it. They were looted on the roads, shot, kidnapped, killed.
After the demilitarization of Anatolia, it was time for other Turks and non-Muslims. The Assyrians were massacred to a great extent with the Armenians. The Black Sea Greeks were killed in groups by killer gangs, especially Topal Osman. Upon the withdrawal of the Greek army in 1922, the Kemalists, the leader of the Committee of Union and Progress, dismantled and expelled the Greek Cypriots from their lands. With the Lausanne Treaty of 1923, they took another important step in the project of Turkification of Anatolia by sending Christians outside the Greek Cypriots to Greece and placing Muslims in their places.
6-7 September events from DurDe in Istanbul and Izmir
After the 1934 Thrace Incidents and the 1942 Wealth Tax, the Jews were largely dispossessed and forced to leave the country. They would be liquidated by the events of September 6-7.
It was the Greek Cypriot struggle for independence that set the stage for the outbreak of the events. Britain, who did not intend to give up the island because of its strategic importance, mobilized Muslim Turks against the Greeks. While rising nationalism in both groups began to make it difficult for the two nations to live together, Britain intended to take advantage of a Greek-Turkish conflict to legitimize its existence on the island.
The tension between the two peoples was constantly escalated. Adnan Menderes, the Prime Minister of the time, said that kardeş our brothers in Cyprus are in danger of a public rape recently “. The CHP Youth Wing “Cyprus can not be annexed by a state other than Turkey, even if only a Turkish volunteer regiment, not in Cyprus, Western Thrace even all Greece is the power to erect a Turkish flag” was making statements that highlight n.
In such an environment, on September 6, 1955, it was heard from the state radio that the house where Atatürk was born was attacked with a bomb. Working in the service of the intelligence agency of the period, the Istanbul newspaper Ekspres in the afternoon of the second edition of the newspaper, announced the event headline spread the news. The second edition of the newspaper, which normally circulated around 20-30 thousand, was published in a number of 290 thousand copies, which were not easy under the technical conditions of that period.
Previously organized a large number of people, trucks were brought to Beyoglu. They gathered in Taksim with tools such as sticks, axes and pickaxes, all of which were uniform, and walked to İstiklal Street. All the places on the route extending up to Tunel were looted and the walls were marked with red crosses and the sign was written in foreign language. Some marauders from the mob entering the houses and workplaces were shouting that can life will not be damaged, only the property will be damaged “. Some shop owners put Ataturk’s bust and the Turkish flag on their shop windows in the hope that they would survive the looting.
With the plundering of 52 places in Istanbul, Izmir and the islands at the same time, many historical buildings were ruined. The tombs of the Greeks were torn apart and the bones in them were scattered. The security forces of the state simply watched the events that lasted for two days. Sometimes they even participated in the looting.
On the evening of the second day, after martial law was declared, army units came and finished the events.
The balance of events was very heavy. In Istanbul, 4214 houses, 1004 businesses, including 21 factories, 73 churches, 1 synagogue, 2 monasteries, 26 minority schools, 5 sports clubs, 2 cemeteries were destroyed. Rape events during attacks
@gagruleLive
Source: https://marksist.org/icerik/Tarihte-Bugun/5357/6-7-Eylul-1955-Anadolu-Hristiyanlarinin-tasfiyesi-buyuk-olcude-tamamlandi?fbclid=IwAR2BUI0Bes34iQribJxYi-zzEdAKaTZUpmMlASR6IrWlMgsHwKp_r1Zp8Ag