Gagrule.net

Gagrule.net News, Views, Interviews worldwide

  • Home
  • About
  • Contact
  • GagruleLive
  • Armenia profile

6-7 EYLÜL KADIN BEDENİNE YAPILAN SOYKIRIMA HAYIR GÜNÜDÜR

September 6, 2018 By administrator

By ZEYNEP TOZDUMAN

6-7 Eylül’ü sadece bir utanç günü değil 1915’de yakılıp, yıkılıp, yok edilip, zorla İslamlaştırılan otokton halkların ikinci ayağı olan 1942-1944’de uygulamaya konulan ekonomik soykırımın ve üçüncü büyük ayağı 6-7 Eylül ile sermayenin tamamen faşizanca Türkleştirildiği kara bir gündür.

6-7 Eylül 1955 bir devlet operasyonudur ve Özel Harp Dairesi ve MİT’in ortaklaşa düzenlediği bu operasyon başarıyla sonuçlanmıştır. Sonuç olarak 15 kişi öldü, 300 kişi yaralandı, 400 kadın tecavüze uğradı, 4214 Ev,  1000 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 8 Ayazma,  26 okul, 1 fabrika, otel, 3584’ü Rumlara ait olmak üzere 5538 ev ve dükkân’ olarak zabıtlara geçen iki günün bilançosudur. Sağ kurtulan Rumlar Yunanistan’a, Ermeniler Avrupa ve ABD’ye, kalanlar ise Hrant Dink’in dediği gibi ülkenin en dibine gömüldü.

İnsanlık tarihi aynı zamanda savaşlar tarihidir. En ağır savaş ise kadın bedeni üzerine yapılan tecavüzdür. Erkekler her savaşı, katliamı, talanı bir kez yaşar kadınlar ise kadın bedeni üzerinde yapılan taciz ve tecavüz yüzünden iki kez yaşarlar. 1915’lerde Ermeni, Süryani, Rum kadınları genelevlerde zorla çalıştırıldı.

Her katliamda ve savaşta hep erkek egemen zihniyet, kadın bedeni üzerinde soykırım yaparak bir halkın; etnik, dini ve cinsiyet üzerinden soykırımı devam ettirdiğine 6-7 Eylül’de bir kez daha tanık olduk.

6-7 Eylül’ün bir başka büyük acısı da laik bir ülkede çağdaş geçinen kadınların bizzat talanda, yakıp, yıkmada görev almasının yanı sıra başıbozukların 13 yaşındaki çocuklara tecavüz edecek kadar alçalmasıdır. 6-7 Eylül’de yani iki günde 400 Hristiyan kadın tecavüze uğradı. Ancak bu kadınlardan 60’ı tedavi olabildi. Biz kadınlar dünden bu güne, bu tecavüzlere güçlü bir şekilde hayır diyemediğimiz için dün bu kadınları ve çocukları Nazım Ustanın diliyle bizim kadınlarımızı koruyamadık. Onlar bu toprakların binlerce yıllık sahipleri olan kadınlardı.

Ne oldu bu kadınlara?

Hayatları nasıl?

Bir hayatları oldu mu bu kadınların?

Tecavüz travması ile nasıl yaşadılar?

En yakın komşuları ve devletin organize ettiği bir güç tarafından hayatları tarumar edilen bu kadınlar için ülkemizde KADIN ÖRGÜTLERİ, FEMİNİSTLER ve SOSYALİST KADINLAR ne yaptı?

Şimdi o çocuklara ve kadınlara yapılanların utancını kim silebilir tarihin utanç sayfalarından?. Tarihin utanç sayfalarıyla yüzleşmeyen bir toplum bir adım öte gidemez. Yüzleşmeyen bir toplum aynı suçu bir daha bir daha işler. Bir daha 6-7 Eylül’ler olmasın diyorsak tarihimizle yüzleşmek gerek. Öncelikle herkes bulunduğu yerelde, mahallede, sokakta, ilçede, ilde..

6-7 Eylül pogromundan İzmir’de nasibini almış bir kentin kadınıyım bende ne yazık ki.  O gün saldırganlar; İzmir’de, İstanbul’da da olduğu gibi güvenlik güçleri etkili olamadı. İzmir’deki kalabalık önce tüm Yunanistan bayraklarını, ardından Yunanistan’ın İzmir Konsolosluğu’nu yaktı. Hızlarını alamayınca Rumların ev ve işyerlerine ve NATO’da görevli Yunanistan askerlerinin evlerine 1950’deki seçimlerle muhalefet partisi konumuna düşmüş olan CHP de bu şoven dalganın yayılmasında ve olayların örgütlenmesinde faal bir rol oynadı. Bir Rum-Ortodoks kilisesini ve iki Britanya gemisini yaktılar. İzmir Valisi Kemal Hadımlı ise, olayları göstericilerin omuzlarında izlemişti.

Ankara, İskenderun ve Çanakkale’de küçük çaplı saldırılar yaşandı.

Dünyaya rezil olan hükümet, 6 Eylül’de İstanbul, Ankara ve İzmir’de ‘örfi idare’ ilan ederek sözde olayları durdurmaya çalışmıştı.

Türkiye’nin en çağdaş bir kentinin ışıkları bu utancı nasıl örtebilir sizce? Havasıyla, suyuyla, kültürüyle, tarihi dokusuyla hala Ermeni ve Rum izleri bu kadar canlı bir şehir, bu kadar mı ırkçı olur?  Yunan düşmanlığının en bariz yaşandığı bu şehir Osmanlıya kadar 36 medeniyete beşiklik etmiştir. Yunanı, Ermeni’yi yok ettik, sermayelerini millileştirdik, zorla İslamlaştırdık da şimdi bizler mutlu, mesut mu yaşıyoruz bu ülkede? Dine inananlara göre ilahi adalet, doğaya göre kısa çöp, uzun çöpten hakkını alıyor işte.

Smyrina’yı yakanlar İzmir’i yakanlardır.

1915’de özellikle güney doğuda; Mardin, Diyarbakır, Urfa, Batman, Adıyaman, Siirt, Antep

Doğuda; Kars, Bingöl, Muş, Erzincan, Erzurum, Bitlis, Hakkâri, Ardahan, Van

Pontus’da Samsun, Rize, Trabzon, Amasya, Kastamonu,

Klikya’da; Adana, Malatya,  Mersin, Maraş başta olmak üzere

İç ve Orta Anadolu’da;  Amasya, Ankara, Çankırı, Çorum, Kayseri,  Nevşehir,  Sivas, Tokat, Yozgat

ve daha adını yazamadığım nice iller de….

6-7 Eylül pogromu ise batı cephesinde yaşanmıştır.

Dikkat edin!  

Bu gün Anadolu denilen coğrafya hep en yakın komşuları tarafından yerli halklar ( Ermeni, Süryani, Pontus Rum, Yahudiler)  yok edilerek inşa edilmiştir.

Bir daha böylesi acılar yaşanmasın.

Buradan kadın örgütlerine, feministlere, Sosyalist kadınlara sesleniyorum!!!.

Gelin 6-7 Eylül’ü sadece tarihimizde kara bir leke gibi duran talan ve yağma açısından değil

KADIN BEDENİNE YAPILAN SOYKIRIMA HAYIR günü ilan edelim.

6-7 Eylül’ün 63. Yılında hayatlarını, evlerini, iş yerlerini, yaşam alanlarını, ata topraklarını hunharca kaybettiren faşizan zihniyeti kınıyor ve özellikle hem cinslerimden tecavüze uğrayan kadın ve kız çocuklarından 63 yıl geciken özrümü sunuyor,  saygıyla anıyorum.

ZEYNEP TOZDUMAN

Filed Under: Articles Tagged With: FAMILY BODY, ZEYNEP TOZDUMAN

MOR GABRİEL’DE BURUK TEBESSÜM

May 24, 2018 By administrator

Zeynep Tozduman

Hatırlarsanız, Mardin Büyükşehir Belediyesine 17 Kasım 2016’da kayyum atandıktan sonra ne olduysa oldu Süryanilere. Hoş! Süryaniler, ata yurdunda hep güvercin ürkekliğinde yaşadılar. Kayyum atanmasıyla 1915’den günümüze Süryani halkına ait son üç- beş parça mala yine göz dikildi. Gelen vurdu, giden vurdu hep Süryani halkını.

Halen kayyum ile yönetilen Mardin Büyükşehir Belediyesi; mücavir alan içerisine giren Süryanilere ait taşınmaz varlıkları hükümete beyan etmesiyle başladı büyük kâbus. Süryanilerin geçtiğimiz yıl Haziran 2017’de KHK ile Süryani halkına ait kilise, manastır, arazi, bağ, bahçe ve mezarlıkları önce Diyanet işleri Başkanlığına devrildi.

Akabinde Mor Gabriel manastırı görevlilerinin, ruhanilerin, vakıf başkanı Kuryakos Ergün’ün, Türkiye kamuoyu ve Süryani diasporasının Süryanilere ait bu yerlerin iade edilmesi için direnmesi sonucu ( sözde masa başında yapılan bürokratik hatanın ) bu kez de Diyanet işlerinden, Maliye Bakanlığı bünyesinde Hazineye geçmesiyle hukuk süreci başladı.

Maliye Bakanlığı bünyesinde Hazineye geçen bu yerlerin; özellikle Kabristanlıkların, bağ, bahçelerin, Süryanilere ait kutsal mekânların ve diğer yerlerin iade edileceğini CNN Türk aracılığı ile 22 Kasım 2017 günü Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Sorumlu Başbakan yardımcısı Hakan Çavuşoğlu kamuoyuna duyurdu.

Bahse konu olan taşınmazlar; ha verildi, ha verilecek, düzenleme yapılacak derken üzerinden koskoca bir yıl geçti. Bu ülkede kamulaştırma masa başında bir günde yapılıyor da malların iadesi yıllarca süren hukuk mücadelesi sonucunda yapılıyor. Süryaniler, yıllardır bu ülkede hep korku, hep acı, hep hüzün yaşadılar. Oysaki bir zamanlar bu ülkenin kültürüne, sanatına, gelişmişliğine, güzelliklerine yön vermiş bir halka bu kadar acı vermek reva mı? Ülkede yaşatılan dini, ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik baskılardan ötürü birçoğu ana yurdundan göç etmek zorunda kaldılar.

Onlar gittiler… Çok renkli, çok dilli, çok dinli bir Turabdin işte böyle böyle tek renge düştü. Tek renk acı demektir, kan ve gözyaşı demektir. Ondandır ki bu ülkede anaların gözyaşı dinmiyor.

23 Mayıs 2018 günü seçimlere tam bir ay kala Süryanilere ait 113 parça yerden sadece 50 parça yerin tapuları eh nihayet tescil edildi. Süryanilerin taşınmaz malları ile ilgili iade davaları politik nedenlerle hep seçim sürecinde kamuoyuna duyuruluyor. Medya üzerinden sanki Süryanilerin tüm malları iade ediliyor gibi bir algı yaratılıyor.

Yaklaşık 63 parça yerin; bağ, bahçe ve bazı kiliselerin henüz tapuları iade edilmedi. Dava devam ediyor. Tıpkı 2008’den günümüze süregelen Mor Gabriel manastırının toprak davalarının 3/2 ‘sinin halen mahkemesi sürdüğü gibi. Süryaniler için kutsal Kudüs diyebileceğimiz Mor Gabriel Manastırı, 2008 yılından günümüze değin komşu köylerle süren Süryanilere ait Arazi davasında Mıtran Samuel Aktaş ve Vakıf Başkanı Kuryakos Ergün’ün verdiği Hukuk mücadelesi ve çabaları sonucunda henüz 3/1’i manastıra iade edilmiştir. 3/2’lik kısmı ise hala mahkemeliktir.

Bölgede iki ateş arasında kalan Süryani halkı ve dini kurumları bu güne değin en zor şartlarda ve baskılarda dini vecibelerini yerine getirdiyse bu başta Mor Gabriel Manastırında yaşayan tüm ruhanilerin, Rahibelerin, Mıtran Samuel’in, Vakıf başkanı Kuryakos’un, Diyakon İsa Garis’in ve gönüllü çalışanların sayesinde olmuştur. Son iki yıldır olağanüstü halle yönetilen ülkemiz de bir de erken seçim atmosferi ve doların önlenemeyen yükselişi ile girdiği ekonomik kriz sürecinde umarım Süryanilerin süregelen toprak davaları bu kaosa takılmaz.

Ülkede onca acı, onca zulüm varken Nasrettin hoca hikâyesi gibi önce Süryanilere ait malları gasp et, sonra bir kısmını iade et ve hep birlikte buruk da olsa bir sevinç yaşa !. Tam Türkiye’ye özgü bir durum.

Uzun zamandır acıdan başka bir şey yaşamayan yüreklerimize 50 parça yerin tapuları verilmesiyle bir nebze de olsa su serpildi evet ama bizler artık küçük sevinçlerle yetinmeyeceğiz. Süryanilere ait bağ, bahçe ve kiliseler iade edilinceye kadar Süryani dostları olarak bu davanın bizler takipçisi olacağız. Süryani halkına ait yaklaşık 63 parça bağ, bahçe ve kiliseler iade edilinceye kadar ezilen halkların yanında olan bizler, Mor Gabriel Manastırına ve Vakıf başkanı Kuryakos Ergün’e sahip çıkacağız.

Ve emek en yüce değerse sizler mücadelenizle eminim ki sizden sonra gelecek kuşaklara iyi bir örnek olacaksınız.

Buruk bir sevinç de olsa yaşadığımız bu sevinci bizlere yaşatan başta Mor Gabriel Manastırı Mıtranı Samuel Aktaş’a, Mor Gabriel Vakfı Başkanı Kuryakos’a ve yöneticilerine sadece Süryani halkı değil dostları olarak bizler de teşekkür borçluyuz.

Tapuları verilen 50 parça yerin iadesinde direnen, bin bir emek veren Mor Gabriel’in güzel insanlarına özellikle Vakıf Başkanı Kuryakos Ergün’e, diasporadaki Süryani dernek, federasyon ve Televizyonlarına selam, selam, bin selam olsun Ege’den.

Filed Under: Articles, Genocide Tagged With: ZEYNEP TOZDUMAN

İZMİR’İN GÜNEŞİNİ O BÜYÜK YANGINDA SÖNDÜRDÜK

May 3, 2018 By administrator

Zeynep Tozduman

ZEYNEP TOZDUMAN

Smyrna ( Ermenice: Zmürnia) Küçük Asya’nın batı kıyısında bulunan İyonya’da kurulmuş bir Antik Yunan yerleşimidir. 1424’te Bizans İmparatorluğu’nun yönetimindeyken Türkler tarafından ele geçirilmiş, ancak 1922’de Hristiyan nüfusun zorunlu göçüne dek Yunan yaşantısının ve kültürünün merkezi olmaya devam etmiştir. Paradiso (Şirinyer) bölgesindeki iki Roma su kemeri halen Melas Nehri’nin bir kıyısından ötekine uzanır. Yanı başında tarihi Kadifekale’siyle Pagos Dağı ve Profitilya, Rum Manastırı bulunur. Pek çok Ermeni’nin ikamet ettiği civar şehirler ise Aydın, Denizli, Nazilli, Ödemiş, Kasaba ( Turgutlu), Bayındır, Kırkağaç, Kınık, Manisa ( antik adı Magnezya), Akhisar, Menemen ve Bergama’dır. Ege’nin kıyı şeridinde ( İzmir, Kuşadası, Manisa, Menemen, Kırkağaç, Tire, Söke, Aydın, Denizli, Nazilli ve ötesinde) kalıcı Ermeni yerleşimlerinin izleri 16. Yüzyıla kadar sürülebilir. İzmir ve Aydın’daki en eski Ermeni kitabeleri 1551 ve 1561’e aittir. Elyazması kaynaklar ise 1622’ye tarihlenir.

Smyrna/İzmir, Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci büyük kenti ve Ege Denizi’nin en hareketli ticaret merkezi olmuştur. Kentteki Ermeni varlığına dair kanıtlar 13. Yüzyıla kadar uzansa da, Ermeni nüfus özellikle 14. Yüzyılda Kilikya Ermeni Krallığı’nın dağılmasından sonra hatırı sayılır ölçüde büyümüş ve doğu bölgelerindeki ( Erivan, Nahcivan, Karabağ) çalkantılar, Osmanlı- İran savaşları, son olarak da Celali İsyanlarının yol açtığı yağma ve talan faaliyetleri sonucunda 17. Ve 18. Yüzyıldan itibaren kalıcılaşmış ve süreklilik arz etmiştir. Bu dönemde ve sonrasında Ermeniler Küçük Asya’daki Ankara, Yozgat ve Kayseri bölgelerinden İzmir’e göç etmişlerdir. Celali isyanları sırasında göç eden bir grupta Manisa’ya gelmiştir. İzmir’in kuzeybatısında yer alan Akhisar ve yakınlarındaki Kırkağaç bölgesine Ermeniler,  18. Yüzyılda Tebriz, Salmast, Sünik ve Erivan’dan gelmişlerdir.

17.yüzyılın ilk on yılında, İzmir’de Ermeni toplumu 100 haneye ulaşmıştı, ancak bu onlar için felaketin sona erdiği anlamına gelmiyordu. 1600’lü yılların başında İzmir, yangın nedeniyle metruk vaziyetteydi. 1620’li yıllarda İzmir’deki Ermeni nüfusu artış göstermişti. 1631’de İzmir Ermenilerinin nüfusu 90.000’lik toplam nüfusun yanında 8.000’e ulaşmıştı. Ermenilerin Sünik ve Ararat ( Ağrı Dağı) ovasından İzmir’e gerçekleşen göç hareketi 17. Yüzyılın ikinci çeyreğinde de sürmüştü. Nazilli, Akhisar, Birgi, Ödemiş, Aydın, Bergama, Kırkağaç, Tire ve Ege bölgesinin diğer yerleşim yerlerine dağılmışlardı. 1637’den bir kaynak ilk göçün; ‘’Ermenilerin Bergama/Kınık kasabasına Erivan yakınlarındaki Talin ’den geldiğini ortaya koymaktadır’’. (2)

Ermenilerin İkinci göç dalgası, Celali isyanları ve İranlı Şeyh Abbas’ın baskıları sonucu Doğu Ermenistan’dan İran’a kadar göçe zorlanmaları neticesinde 17.yüzyılın başından bu yana İzmir bölgesindeki göçmen sayısını arttırmıştı. 1740’lı yıllarda Doğu Ermenistan’da Nadir Şah’ın yürürlüğe koyduğu ağır vergiler yüzünden, Ararat ve Nahçivan bölgesinden yeni bir göç dalgası daha yaşanmıştı. Bu vergiler yüzünden bir kısmı Erivan’a, bir kısmı da İzmir’e göç etmiştir.

Tarihi belgeler, Ege bölgesindeki tüm Ermeni yerleşimlerinin 15. Yüzyılda başladığını ve benzer zaman dilimi içerisinde gerçekleştiğini göstermektedir.

Aydın, Mıgırdıç Boduryan’a göre tarihi 1550’lere dayanan, Ege’deki en büyük ikinci Ermeni yerleşimiydi.

İzmir, 17. Yüzyıldan itibaren Ermeni zanaatkârlığının en büyük merkezîsiydi.

1922’ye kadar Hristiyan ağırlıklı olan nüfus sebebiyle bu şehir Türkler tarafından ‘gâvur İzmir’’ diye anılır.

İzmir, 20. Yüzyılın başında nüfusu 250.000 kişidir, Müslümanlar toplam nüfusun çeyreğinden daha azını oluşturuyordu. 52.000 İzmirli Rum’un dışında, 45.000 ‘’Helen’’ (Yunan anakarasından ya da Yunan adalarından göç edenler.), 16.000 Yahudi, 11.000 Ermeni ve küçük topluluklar halinde Amerika, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Hollandalı, Avusturyalı, İranlı ve diğer uluslardan insanlar yaşamaktadır. (1) Nüfusun diğer iki önemli unsurunu a, aileleri Avrupa’da kendileri Osmanlı İmparatorluğu’nda doğmuş olan ‘’Frenkler’ ‘ ile yarı Frenk yarı yerli- yerli tarafı çoğunlukla Rum ya da Ermeni – ‘’Levantenler’’ oluşturmaktadır.

Bir başka kaynağa göre: 1914 Osmanlı nüfus sayımına göre 211 bin nüfusun 73 bini Rum, 19 bini Ermeni, 24 bini Musevi ve 1785′, Levanten (Latin ). Araştırmacı Kondoyannis’e göre 1921 için İzmir’in toplam nüfusu 276 bindi; bunun 140 bini Rumdu.

1922’de İzmir’de 391 fabrika vardı, bunların 344’ü Rumlara, 14’ü Türklere, kalanlarıylaysa aralarında, Ermenilerin de bulunduğu farklı topluluklara aitti. İzmir’de yirmi caminin dışında, Aya Fotini Katedrali’nin de aralarında olduğu on üç Rum Ortodoks kilisesi vardı. 16. Yüzyılda Yunan stiline göre inşa edilen ve 1853’te restore edilen, Moda Caddesi’ndeki Surp Isdepanos Katedrali şehirdeki üç Ermeni kilisesinden biriydi. Ayrıca yedi Katolik kilisesi ( birisi Ermeni Katoliklerin), bir büyük Protestan kilisesi, üç Protestan şapeli ve Avusturyalı rahipler tarafından inşa edilmiş ve korunmuş olan Roma Katolik manastırı tarafından inşa edilmiş ve korunmuş olan Roma Katolik manastırı Santa Maria vardı.

Yine İzmir’de 1922 öncesi toplam 198 Ortadoks kilisesi vardı. İzmir’in en eski kilisesi Yukarı Mahalle’de bulunan Aylos İoannis o Theoloğos. İzmir yangınında hasar görmeyip günümüze dek ulaşmıştır.

 

İzmir, daha sonra İstanbul’a da yayılacak olan 19. Yüzyıl Batı Ermeni Rönesans’ının asıl yuvasıydı. İzmir’de Türkçe,  Rumca, Ermenice ve Fransızca çok sayıda gazete vardı. İzmir’de sadece basın yayın, eğitim ve Ekonomi dışında da Rumlar ve Ermeniler sporda alanında öncü güç olmuşlardır.

‘’Anadolu’nun 6 bin kapasiteli ilk stadı Bornova’daydı. Osmanlı’nın ilk atletizm şampiyonasını da Rum spor kulüpleri Bornova’da düzenledi. Yine Rum spor kulüpleri büyük rekabet içinde futbol turnuvaları düzenliyordu. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki ilk futbol maçı da 1890’da Bornova’da İzmirli gençlerle bir İngiliz ticaret gemisinin mürettabatı arasında yapıldı’’. (3)

İzmir’de doğan Krikor Çilingiryan, İzmir’e ilk kez özgürlük, hümanizm, devrim, eşitlik, kardeşlik gibi kavramları getirmiştir. İzmir’in özgürleşmesi için direnen Ermeni halkı bu gün İzmir’de hemen hemen yok gibidir. Kala kala 30 Rum aile

İzmir Ermenileri 1915 soykırımı sırasında yaşanan dehşet verici tehcir ve katliamlardan İngiliz dostu Rahmi Bey’in çabaları sayesinde kaçabildi, fakat İzmir Ermenilerinin (ve ayrıca Rumlarının) tarihi, Yunan güçlerinin üç yıllık işgalinin sonunda şehrin 9 Eylül’de Türk ulusal güçleri tarafından ele geçirilip talan edilmesi ve sonunda yanıp kül olmasıyla Eylül 1922’de sona erdi.  Şehrin  Hristiyan – Ermeni ve Rum – nüfusu katledildi, tehcir edildi ya da ( 9- 30 Eylül arasında ) şehri terk etmeye zorlandı. Rum episkopos, Metropolit Hrisostomos’un (Kalafatis) katli, ilk episkopos Aziz Polikarp’ın 180 yıl önce şehit edilmesine benziyordu.

Bu felaketle birlikte, çok etnikli ve çok mezhepli Osmanlı İmparatorluğu’nda etnik ve dini tolerans konusundaki muhtemelen en başarılı deneyim de son buldu.

1845- 1922 büyük İzmir yangınları, depremler, katliamlar, baskılar ve tek tipçi anlayışlar yüzünden bu gün İzmir, bir dünya şehri olamayışının en büyük nedenidir.

3 kuşaktır bir İzmirli olarak Ermeni ve Rumların bu şehirden köklerinden kopartılırcasına yok edilişiyle asıl bizler kaybettik. İşte o gün, bu gündür İzmir ( Smyrina) kalbinin tam orta yerinden yanıyor.

ZEYNEP TOZDUMAN

AYNAKÇALAR

1-      Age.s.353-56 Marjorie Housepian ( Dobkin),

2-      2- Hayeren tzerakreri  XVII. Tari hişadagaranner, c,2: ( 1621- 1640) s.104.

3-      Zakarya Mildanoğlu “İzmir Yangınının 90. Yılı, İzmir ve Ermeniler”

Filed Under: Articles, Genocide Tagged With: ZEYNEP TOZDUMAN

MİDYAT’LI SÜRYANİ KIZI MERYEM, NASIL MÜSLÜMAN ZEYNEP OLDU

April 18, 2018 By administrator

Zeynep Tozduman

ZEYNEP TOZDUMAN

1915 tarihi; Ermeni, Süryani ve Pontus Rumlar için bitmek bilmeyen bir cehennemin ve yaraları hala kanayan halkların trajedisidir.

1915’in üzerinden tam 103 yıl geçti. Bu gün canlı tanıklıklar ve ataları Ermeni, Süryani, Rum olan 3. Kuşak katliam mağduru torunların açıklamalarında, tanık olduğumuz realite, bu ülkede 1915’de ne kadar zulüm ve vahşet yapıldığının acı bir göstergesidir.

Coğrafya kaderdir bizim ülkemizde. Coğrafyası kaderi ” olanların kederi olunca; kederlerinden acıdan başka bir şey damıtamıyorlar. 

Aşağıda Papaz Abraham Garis’den yaptığım alıntıda göreceğimiz gibi 1915 felaketinden sonra sağ kalanların acı dramları, celladıyla evlenmek zorunda kalıp, isimleri, dinleri değiştirilen insanların dramlarından sadece biridir.

Bu gün 1915’in üzeri örtüldüğü hala özür dilenmediği için Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de 3. Dünya ülkelerinde Müslüman olmayan kadınlar aynı ortak kederi yaşıyorlar. Suriye’nin başkenti Şam’ın kuzeyindeki Malula kasabasında 10 Mart 2014’de kaçırılan 12 Ortodoks rahibe, 150 muhalif tutuklunun salıverilmesi karşılığında serbest bırakıldı. Rahibeler, Lübnan güvenlik heyeti ve Katar heyeti tarafından Suriye-Lübnan sınırında teslim alındı.

Daha dün Ezidi, Kürt, Süryani, Ermeni kadınların Suriye ve Irak’ta yaşadıkları keder ise dünyanın gözü önünde yapılıyor ve kimse durdurmuyor. Büyük insanlık; acıları, katliamları, tecavüzleri kanıksadı mı ne? Kadınlar için savaşlar, soykırımlar; sadece kadın bedeni üzerinde değil, dini, ismi değiştirilip kısacası kimliksizleştirilip kadın bedeni üzerinde yapılan büyük bir soykırımdır.

Gurzo hanesinden Abdo Hacco’nun kızı Meryem sözlü tanık Garis Garis’in anlatımına göre, 1915 yılında 14-15 yaşlarındaydı ve Mardin/ Midyat- Bote köyünde 13 gün süren bir cehennemde ( 8 – 20 Temmuz 1915) Kiliseye sığınan 1500 kişiden sadece biriydi.

7 Temmuz günü ağabeyleri İsa ve Faulus ile birlikte kilisede Müslüman Kürt komşuları tarafından yaşatılan cehennemden dillere destan güzelliği sayesinde kurtulmuştur.

‘’20 Temmuz günü Bote’de yapılan katliam sırasında Meryem’in güzelliğini gören Müslümanlar, onu öldürmeyip ağalara haber verdiler. Kiliseye gelen Arnas köyünün ağaları Temmirler, Meryem’i ve onun isteği üzerine ağabeylerini de yanlarına alarak götürdü. Daha sonra Temmir Ağalar, Meryem’i Gercüş ağası Usufe Ağa’ya hediye etti; ağabeyleri de kız kardeşleriyle birlikte götürüldü ve Gercüş’te ağalara hizmet ettiler.

O dönemde 12. Alay ile birlikte Diyarbakır’da bulunan Binbaşı olan

( Daha sonra yaptığı hizmetlerden ötürü M.Kemal tarafından Kuvayı Milliye Komutanı yapılan Yarbay Arif Bey, Afyon’un Bayat ilçesinden olduğu için Bayatlı Arif Bey diye anılır)

Bayatlı Arif Bey, Gercüş’ü ziyareti sırasında Temmir Ağalar ile Usufe Ağalar hem canlarını kurtarmak hem de yaranmak için Arif Bey’e büyük bir ziyafet çektiler. Bu ziyafet sırasında Meryem’i süsleyerek Arif Bey’in önüne çıkarırlar. Bayat’li Arif Bey bir rivayette İzmir’de düşmana ilk kurşunu atan İzmir Merkez Kumandanı Kaymakam (Yarbay) Ârif Beydir’’.

Güzeller güzeli Meryem’i görünce çok beğenen Arif Bey, onu hemen yanına alıp götürdükten sonra ‘’Zeynep’’ adını vererek önce müslümanlaştırıldı, sonra evlendi. Meryem’in Arif Bey’den Zekiye ve Cahide adında iki kızı oldu.

1918 yılının sonunda veya 1919 yılının başında, Meryem’in Bayatlı Arif Bey’e sunulması ve onu eş olarak almasından bir süre sonra 1921 yılında İsa, kardeşi Faulus ile birlikte mecburen Bote köyüne döndü.

Meryem, 11 Mayıs 1920 tarihinde Arif Bey’in Bolu’nun Gerede ilçesine bağlı Aktaş köyünün Yunak yaylasından uğradığı bir suikast sonucu öldürülmesinin ardından yine asker olan ve Çanakkale savaşı sırasında bir gözünü kaybeden kardeşi Mazhar Sabri Bey ( Özeralp) ile evlenir. İkinci evliliğinden Meryem’in hiç çocuğu olmaz. Ağabeyi Faulus hayatta iken, iki- üç kere Meryem’i Afyonkarahisar’da ziyaret etmişti. (1)

Ayrıca askerlik hizmetlerini Afyon’da yapan Bote köyünden Yusuf Galle, Murat Heydari, Gevriye Kösa Sohdo ve oğlu Sohdo Sohdo da Meryem’i ziyaret eden köylüleriydi. İkinci eşi Mazhar’ın evde olmadığı sırada Meryem, köylüleriyle ana dilinde Süryanice konuşuyordu. Meryem, yakın bir tarihte 1990 yılında Afyon’da vefat etti.(2)

Afyonkarahisar’da yayımlanan Taşpınar adlı tarih ve kültür dergisinin Haziran 2013 tarihli 10. Sayısında Ahmet Altıntaş ve Nazife Topal imzasını taşıyan ‘’Milli Mücadele’de Afyonkarahisarlı Bir Kahraman / Bayatlı Arif Bey ve Faaliyetleri’’başlıklı bir makalede, Arif Bey’in ikinci eşi olan Zeynep’in( Meryem) 1896- 1990 yılları arasında yaşadığını Diyarbakırlı bir kadın olduğunu belirtmektedir’’. Afyon/Bayat yöresinde, Arif Bey üzerine yakılmış bir türküde de Zeynep’ten, yani Meryem’den şöyle söz edilmektedir:

             ‘’ Dal gibi genç bir kadın

                Diyarbakır ovasında

                Bir tarlada bir bakışta vurulmuş

                Arif Bey’in ikinci hatunu Zeynep…’’ (3)

Süryani Meryem’in, Midyat’tan Afyon’a uzanan hikâyesinde Hristiyan kadınların bir mal gibi ağalara ve sonrada nüfuslu bir Asker olan Arif Bey’e sunulmasına ( peşkeş çekilmesi)  kadar yaşadığı acıları hangi kalem anlatır, bilmiyorum.

Arif Bey, dinini, adını değiştirdiği kimliksizleştirdiği eşinin Mardinli bir Süryani olduğunu bile inkâr ettiğinden olsa gerek  ‘’Zeynep’’ adına türküler yakanlar bile ondan Diyarbakırlı diye bahsetmeleri boşuna değildir. Zeynep’in ve toplumun hafızasını resetlemek bir daha geri dönüşü engellemek için yapılmıştır.

Bu tıpkı 12 Eylül darbesini yapan darbeci Kenan Evren’in eşi Sakine’nin, Dersim 1938 soykırımı yetimlerinden olduğunun kamuoyuna açıklamamaları gibi. Dersim’in kayıp kızlarından Sekine Evren belki de etnik kimliğinden ötürü hayatı boyunca Çankaya köşküne adım atmadığı söylüyor. Süryani kızı Zeynep ve Dersim’in kayıp kızlarından Sakine’nin ikisinin de asker eşi olmaları nedeniyle geçmişleri ve neler yaşadıkları muhtemelen Milli Güvenlik engeline takılacaktır.

Süryani kızı ( Meryem) Zeynep’in öyküsü soykırımdan yetim kalmış, ya da zorla el konulmuş, müslümanlaştırılmış yüzbinlerce Hristiyan kadından sadece birinin hikâyesidir.

Zorla göç ettirmeler (Tehcir), katliam ya da kırımlar olmasaydı bu gün çok uluslu, çok dinli, çok kültürlü bir yapı kendini hala koruyor olacaktı. Ne yazık ki yaşatılan bu büyük acılar hep örtülmeye çalışıldı.

ZEYNEP TOZDUMAN

Kaynakçalar:

1-Altan Tan, a.g.e…,s.388

2-Sahdo Kösa (Göksu) İle telefonla söyleşi. Göteborg- Enskede, 23 Mayıs 2004.

3-http://siir alternatifim.com/data.asp

Peder Abraham Garis / Bote 13 günlük Cehennem- Süryani Köyünde 1915 mezalimi.

Peder Abraham Garis’e teşekkürlerimle.

Filed Under: Articles, Genocide Tagged With: ZEYNEP TOZDUMAN

NE ÖLÜLERİNE, NE DİRİLERİNE YER VERİLMEYEN BİR HALK SÜRYANİLER

July 3, 2017 By administrator

ZEYNEP TOZDUMANZEYNEP TOZDUMAN,

Türkiye kamuoyu Süryanileri;  2008 yılında Mardin/Midyat’ta bulunan Mor Gabriel manastırına ait arazilerin, komşu köyler ve hazine tarafından gasp ve işgal davalarıyla tanıdı.

1915 Seyfo ( Kılıç yarası)’dan günümüze büyük acılar yaşayan Süryanilerin, ne Ermeniler ne de Rumlar gibi bir ülkesi yok. Günümüze değin azalarak varlıklarını sürdürdükleri ata toprağında diğer azınlıklar gibi hakları da olmadı. Resmi ideolojiye göre işlerine geldi mi Avrupa’ya karşı çok dinli, çok dilli, çok kültürlü Mardin’den bahsettiklerinde vardılar, işlerine gelmediğinde yok sayıldılar. Yok, saydıkları Süryani halkının topraklarını ve kutsal mabetlerini bu güne değin hep yok etmeye çalıştılar.

Ne olduysa Mardin’in Büyük şehir olmasından ve Belediyelere kayyum atanmasından sonra oldu. Mardin’in Büyükşehir olmasından sonra kurulan Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu, Süryanilere ait kilise, manastır ve mezarlıkların bir kısmının tahsisini Diyanet İşleri Başkanlığı’na, bir kısmını hazineye devir etti.

Diyanet işlerine tahsis edilen bu yerlerin, birçoğu da Mor Gabriel vakfına aittir.

Mor Gabriel davası, dün dost bildikleri komşu köyler tarafından, bu gün el konulan yerler ise askerlik yaptıkları, vergisini ödedikleri, yurttaşı oldukları devlet tarafından işgal edildi.

2008 yılında AKP iktidarı döneminde Azınlık Vakıfların mülk edinmesi ile ilgili çıkartılan yasalar sonucu Süryaniler kendi çabalarıyla binlerce yıldır kendilerine ait olan kilise ve manastırlarını Kültür Bakanlığından izin alarak restorasyon yaptırdılar. Restore ettikleri bu kilise ve manastırlar Mardin valiliğince, Diyanet işleri başkanlığına tahsis edildi.

Onca emek, onca umut, onca para harcadılar ve mülkiyetleri yine AKP döneminde 23.07.2017 tarihinde çıkarılan bir yasayla ellerinden alındı.

Dün 3.07.2017 tarihinde Mardin ve Midyat Süryani Kilise yönetim kurullarının ortaklaşa olarak Mardin valiliğine yapmış oldukları ziyaret çerçevesinde, Kiliselerin ve manastırların Diyanet işleri başkanlığına Tahsisi ile ilgili Karar Mardin valiliğince iptal edilmiştir. Mülkiyeti hala hazinede olan bu tahsisin, Süryani halkı için hiç bir getirisi yok.

Süryani halkına ait olan bu taşınmazların tapuların/ Mülkiyetin, hazineden alınıp tekrar Süryanilere verilmediği sürece Süryaniler, 50’ye yakın davayla cebelleşecek demektir.

Algı operasyonuyla, sanki tapular iade edilmiş gibi Süryani halkının ve dost halkların kafası karıştırılmak isteniyor. Süryani halkına Tahsis değil, mülkiyeti gerek. Tapular gerçek sahiplerine derhal verilmeli. Süryanilerin faal olan mezarlıkları da Büyükşehir Belediyesinden alınıp Süryani halkına verilmeli.

Ana yurtları olan Mardin’de,  ne ölülerini gömmeye, ne dirilerinin huzurla yaşamasına izin veriliyor.

Geçmişimizle bir türlü hesaplaşmadığımız için 1915’den günümüze, Süryani halkının acıları süregeliyor. Onca acılar yaşatılan ülkemizde, bir halk ancak bu kadar yalnızlaştırılır ve bu kadar canı yakılır. 1915 kurbanları için Adalet yürüyüşü, yapmadığımız için bu gün ülkede hala adalet arıyoruz.

Suçluyuz.
Hepimiz suçluyuz.

En az bu yasaları çıkartanlar kadar acılarını paylaşmadığımız, duyurmadığımız için bizler de suçluyuz. Kiliseleri, manastırları;  camiye, ahıra çevrilirken, şahıs adına tapulanırken, mezarlıklarına, arazilerine el konulurken sustuğumuz için suçluyuz.

Barış adına, kardeşlik adına, dayanışma adına, insanlık adına, umut adına bir gün Süryani olabilseydi bu ülke, yaşanır mıydı bunca keder?

 Ne olur? Bir kez olsun nefesiniz, Süryani nefesi olsun.

ZEYNEP TOZDUMAN

 

Filed Under: Articles Tagged With: ZEYNEP TOZDUMAN

Turkey MARDİN’NİN SON MOHİKANLARI SÜRYANİLER,

June 24, 2017 By administrator

Zeynep Tozduman

Zeynep Tozduman

By ZEYNEP TOZDUMAN,

Yaşadığın ülkenin en eski halkı olacaksın,  yaşatılan soykırımlardan sonra azınlık konumuna düşeceksin,  o da yetmez – Uluslar arası antlaşmalarla koruma kapsamına alınan azınlıklardan biri olacaksın- ve azınlık haklarından yararlandırılmayan tek halk olacaksın. İşte bu ülkede Süryani halkının payına düşen ve değişmeyen elim kederidir tüm bu yaşatılanlar.

Öyle bir halk düşünün ki bırakın bin yılları son yüzyılda kendi ata topraklarında,  topraksızlaştırılıp yaşamın her alanında sürekli ikinci sınıf muamelesi görsün.  Süryaniler başlarına gelen tüm bu gasp, talan, işgal ve zulümlere rağmen sevdalısı olduğu Turabdin’i ( Süryani mitolojine göre Mardin ve civarına verilen ad)  ve ülkesini sevmekten asla vazgeçmediler.  

Süryaniler, 1915 Seyfo ( Süryanice kılıç yarası) sırasında bazı direnişleri hariç yaşadığı ülkenin devletine her zaman sadık kaldılar. T.C. Bu sadıklığın karşılığı olarak da çıkartılan anti demokratik yasalarla; bağ, bahçe, kilise, arazi, manastır ve mezarlıkları hukuksal olarak gasp edildi. Yıllardır benzeri uygulamalarla son kalan Süryaniler de baskılarla göç etmek zorunda bırakmışlardır.

İki gün evvel Agos Gazetesinde yayınlanan ‘’ 2016 yılı içinde Mardin Valiliği Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu, Mardin’in ilçelerinde bulunan, Süryani cemaatine ait çok sayıda kilise, manastır, mezarlık ve başka diğer arazileri başta Hazine olmak üzere ilgili kamu kurumlarına devretti. Mor Gabriel Manastırı Vakfı bu karara itiraz etti; ancak geçtiğimiz Mayıs ayında tasfiye komisyonu itirazları reddetti. Mülkiyeti hazineye aktarılan kilise, manastır ve mezarlıklar Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi’  Haberine tüm duyarlı, vicdan sahibi insanlar olarak hep birlikte üzüldük.

Taşınır- Taşınmaz varlıklarına kutsal mabetlerine, köy tüzel kişilikleri kadastro geçtikten sonra mahalleye çevrilip, bahçe, mezarlık ve arazilerine el konulan Süryaniler kimdir kısaca açıklayalım ve Süryanilere bin yıllardan beri süregelen haksızlıklara, hep birlikte karşı çıkalım.

‘Süryaniler; yaklaşık 5000 yıllık geçmişleriyle Mezopotamya’nın en eski halklarındandır. Süryaniler; tarihte Mezopotamya olarak bilinen bölgede hüküm sürmüş olan Akad, Asur, Babil ve Aram uygarlıklarının mirasçılarıdır. Türkiye’de sayıları 15 bin ile 20 bin arası olduğu tahmin edilmektedir. Hıristiyanlığı ilk kabul eden semitik bir halktır. Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, Mezopotamya coğrafyasını istila edenlerin baskı ve egemenlikleri yüzünden başlangıçtaki etkinliklerini, bu güne değin kaybederek, hemen hemen yok denilecek kadar az kalmışlardır’.

Mezopotamya medeniyetine yön vermiş, oradan dünya kültür ve edebiyatına büyük katkılar sunmuş Süryani halkı, bu gün Mardin Valiliğinin aldığı kararla yeni bir hukuk sürecine girecek gibi görünüyor.

2008 yılında başlayan yedi yıl süren, medyadan hemen herkesin bildiği Mor Gabrıel davası ise toplamda 30 parseldi. 30 parselden bu güne kadar sadece 12 tapu iade edilmiştir. Mor Gabriel’e verilmesi gereken 18 tapu ise hala mahkemelik iken iki gün evvel Süryanilere ait Manastır, Kilise, arazi ve aktif mezarlıkların bir kısmı hazineye, bir kısmı Diyanet işlerine verilerek kamulaştırıldı. Üstelik 11 ayın Sultanı denilen kutsal ramazan ayında (!) gasp ve işgal edilmesi ise düşündürücü. 

Gasp ve işgal sadece Mor Gabriel manastırı ile sınırlı değil elbette. Kayyum öncesi BDP’li Belediye başkanının kardeşleri tarafından toprak davası yüzünden mahkemelik olan Mor Augin manastırıdır. Süryanilerin kendi çabalarıyla restore ettikleri Nusaybin/Gimerli’de ki Mor Augin manastırının restorasyonu da geçtiğimiz aylarda Kültür bakanlığı kararıyla durduruldu.

Süryanilerin Turabdin bölgesindeki arazi, mezarlık, Kilise ve manastırları, Mor Gabriel manastırı vakfına aittir. Ayrıca Kilise ve manastırların Diyanet işlerine ve Hazineye devr edilmesi, 1924’de imzalan Lozan antlaşmasının hükümlerine de aykırıdır.
 
Mor Gabriel manastırı Metropololiti Samuel Aktaş ve Vakıf Başkanı Kuryakos Ergün bu gün Süryani kültürünü bölgede en iyi yaşatan, koruyan o kültürü kuşaktan kuşağa aktaran tıpkı ABD’deki yerli halk Kızılderililer gibi Süryani halkının son mohikanlarıdır.  İşte tamda bu yüzden Mor Gabriel’e ve Vakfına sahip çıkmak, vicdan sahibi olan herkesin insanlık borucudur.
Bana insanlığı, hoş görüyü, insanı kutsal kılmayı öğreten reel hayattan da tanıdığım Değerli Mıtran Samuel Aktaş ve Mor Gabriel vakfı başkanı sevgili Kuryakos Ergün şahsında halkına karşı yaşatılan,  tüm bu acılardan ötürü tüm ezilen ve baskılan halklar olarak en az onlar kadar üzgün olduğumuzu ve yalnız olmadıklarını bilmelerini isterim. 

Oysa bir kez olsun devlet yetkilileri, Süryani halkının yüreklerine dokunup, yüreklerine yoldaş olabilselerdi bu kararı alabilirler miydi acep? Ben bu son mohikanlardan öğrendim sevmeyi ve yüreklere umut ekmeyi. Bu anti demokratik uygulama ile Süryanilerin ellerinden alınan tüm bu taşınmazların,  bir gün mutlaka geri alınacağı inancını da taşıyorum.

Bu son kamulaştırma ile Süryani halkına ne kadar barışsever ve hoşgörülü olduğumuzu bir kez daha gösterdik (!).

Bu gün yaşatılan baskı ve göçler yüzünden Mardin ve civarında kala kala 3000 Süryani kalmıştır. Bu ülkede Süryani rengini soldurduğumuz ve sessiz kaldığımız için şimdi yazıklar olsun bizlere. Üç bin Süryani’ye sahip çıkamadık; onların acılarını, acımız bilemedik ya işte ben ona yanarım.  İnsanlık bahçesinin en güzel çiçekleri olan Süryaniler, bin yıllardır kendi ana yurtlarında hep hazan mevsimini yaşadılar. Renkleri hep sarıydı bu ülke de yasaklı ve yasa dışı bir rengin mazlum savaşçıları. Solan bir rengin son mohikanlarıydı Süryaniler. 

Onlar giderse bu ülke ölür. Onlar olmazsa felaketimiz olur bu ülke. Çakallar, kurtlar ulur, depremler olur dört bir yanımızda. 
Egeden Van’a, Antakya’dan Karadeniz’e Ah’la kaplı olan bu topraklarda son kalan güzellikler çöker, çöle döner ülke.
Hani!  başkasının kutsalına saygı gösterdiğimiz kadar insandık.  Hani komşun açken sen tok olmamalıydın. Hani birine yapılan haksızlık hepimize yapılmış olacaktı. Bu sözler içi boş sloganlar mıydı sadece?
 
 
Ne zaman ötekinin gözündeki yaşı sileceğiz? Ne zaman ötekinin canı yandığında bizim yüreğimiz yanacak? Ne zaman ha ?  Sahi bizler bu ülkede ne zaman insan olacağız?

Süryani halkına daha ne kadar zulüm yapacağız bu ülkede? Nerede son bulacak bu acılar?

Bu gün, İslam âleminin Ramazan bayramı.

Haydi gelin!

Bir kez olsun bayramları, bayram tadına çevirelim. Yapılan hukuksuzluğu düzeltelim ve devletin etkili ve yetkili ağızlardan Süryani halkına karşı yapılan bu adaletsizlikten vazgeçildiğini belirten açıklamalarla onlara bayram müjdesi verelim.

 

Filed Under: Articles Tagged With: ZEYNEP TOZDUMAN

ZEYNEP TOZDUMAN: 1915 ASURİSTAN VE KILDANİSTAN KIYIMLARI (SEYFO)

April 23, 2017 By administrator

ZEYNEP TOZDUMAN
 Tarihte ilk yazılı destan olan Gılgamış destanından kırıla, kıyıla
zamanımıza yolculuk eden bir halktır Süryani halkı. Gılgamış
destanındaki ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsü adeta mezopotamya
topraklarında var olmanın dayanılmaz yokluğunu yaşayan Süryani halkı
tarih boyunca etnik, dini, kültürel kırımlar ve yıkımlar yaşamıştır.
Süryaniler 1915 soykırımına Süryanicede kılıç yarası anlamına gelen
SEYFO demektedirler.

Bilim adamlarınca Asya’nın Romalıları olarak adlandırılan Süryani
halkının uygarlık izlerini, onca yıkıma rağmen bu gün bile Suriye’de,
Ermenistan’da, İran’da,Mezopotamya’da, Asuristan’da, Kıldanistan’da
görmek olanaklıdır. Süryaniler; kurdukları yüksek okullar ve
üniversiteler (Antakya, Urfa, Nusaybin, Ktesifon) ile dönemin en
entellektüel halkı olmuştur.
‚’M.Ö 2334-2279’de Büyük Sargon Akkad İmparatorluğu’nu kurar.
Mısır’dan Irak’ın güneyine; Anadolu, Muş, Van Gölü, Kızılırmak boyu,
Malatya, Kayseri, Tarsus’a kadar…
M.S 166’da Urfa’da Abgar Krallığı Asurların son devleti olurken;
Asurlar, tarihte Roma, Pers, Bizans, Arap, Selçuk ve Osmanlıların
egemenliğine yaşadılar’’. (1)

Süryani halkı, 4.yüzyıldan 7.yüzyıla kadar Sasaniler tarafindan
kılıçtan geçirilmiş, sadece 200 bin civarındaki Asur-Kıldanileri,
4.yüzyılın ortalarına doğru Pers Kralı  Şapur“un hakimiyeti altında
katledmiştir. Asuristan’daki Bet- Sluh, Kerkük kentinde 20 bin
yaşayanla birlikte 155 bin kişi inançlarından vazgeçmeyip biz
Hristiyanız dediği için zincire vurulmuş üç gün boyunca 25 bin katolik
koyun gibi kesilmiştir. 7.yüzyılda Pers kralları yenilip yerlerine,
Arap kökenli İslam peygamberi Muhammed geçtiğinde de Asur
Kildaniler’in acı  ve zulüm dolu yaşantılarında hiç bir şey değişmedi.
Çünkü bu dönemde  halifeler de ellerinde kılıç ile zaptettikleri
topraklarda ulusları; ölüm ya da islamiyet seçiminde zorlamışlardır.
Zaman zaman insanlığı ağır basan halifeler dönemi de olmuştur; işte o
zaman kiliseler rahat bir nefes almıştır.

Halifeler döneminde yaşanan ölümlerden daha acı olan şey ise;
Hristiyanların ölülerini defnetmek için Müslüman kadılardan izin
belgesi alıp, defin işlerini yapmaları idi.
8.Yüzyila doğru Arap hakimiyetinin yerini hiç bir acıma ve hoşgörüsü
bulunmayan Cengiz Han ve halefleri önderliğinde Moğol ve Tatar
hakimiyeti aldı. Bunlar diğerlerinden daha vahşi ve kanlı olup; tüm
kentleri kılıçtan geçirip, en kalabalık kentleri yokedip, en kutsal
yapıları yıkıp, tamamen her yeri yakıp yıktılar. Bağdat ve Musul
arasında Dicle kıyısında kurulmus Tagrit kentinin tüm halkını kılıçtan
geçirenler Erbil kentinin tüm halkını katleden Tatarlar’dır.
Göçebelerin hakimiyeti altında yüzlerce Asur/Kıldani manastırı
yıkılmış, okul ve üniversiteler yok edilmiş, kiliseler ya yok olmuş ya
Camiye çevrilmiş, sayısız psikopos ortadan kaldırılmıştır.

Yaşadığımız bu çağda son dört yıldır Kıldanilerin yaşadığı Irak/
Ninova, Musul, Erbil gibi kentlerde İŞİD terör örgütü tarafından
manastır ve kiliseleri yine bombalanarak yerle bir edilmiş, sağ kalan
Kıldani halkına yine göç yolları görünmüştür. Dünyanın gözü önünde
yapılan İŞİD terörü yüzünden bu yüzyılın soykırımında ise en büyük
yarayı Ezidiler ve Süryaniler almıştır. Devlet olamayan Ezidi ve
Süryani halkının çığlığını ise dünya duymamaktadır. Yaralar henüz
sarılmadığı ve savaş devam ettiği için  bu gün bile bu kadim halkların
çığlığı yürekleri dağlamaktadır.

BIRINCI DÜNYA SAVASI SIRASINDA VE SONRASINDA ASUR SOYKIRIMI

Savaş zamanından önce, Asurlar’ın Van bölgesi, Hakkari alanında,
İran’ın Urmiye bölgesinde ve Mezopotamya’nin Musul bölgesinde oldukca
sık bir nüfusu vardı.Nüfusları yaklasik 1 milyon civarı idi.

Asya Türkiye’sinde yaşayan dağlı Asur’ların, Türk hükümeti tarafindan
yerel sorunları çözmek üzere görevlendirilen Patrik XXI: Mar Şamun
önderliğinde politik, askeri ve dinsel birliği vardı. Mar Şamun, yakın
ve Ortadoğu’daki bütün Doğu Asur( Nasturi) ulusunun dinsel ve politik
önderiydi.

1914 Ekim’nin ilk günlerinde Van valisi Dervis Efendi, XXI:Mar
Şamun’a, Türkiyeli bütün Asurlar için bazı iyileştirmeler icin söz
verdi, vermesine de, Jön Türkler’in parti kongrelerinde kabul
ettikleri program ise hiç öyle söylemiyordu. Şöyle ki Dr.Nazım adlı
bir komite üyesi gizli toplantıda şöyle konuşmustur “Katliam
kaçınılmazdır. Bu topraklarda yalnızca Türkler”in bağımsız davasını
istiyorum. Hangi milliyetten olursa olsun bütün Türk olmayan öğeler
yokedilmelidir.” (6)

News Week adlı bir Amerikan dergisine göre, Sultan II  Abdülhamid
1895- 1896 yıllarında 300.000 Ermeni’yi ve 55.000 Asur’u öldürüp
100.000’in üzerinde ( 245 köy) vatandaşı zorla osmanlılastırarak
Ermenistan’da ve Anadolu’da bir katliam yapmıştır. Ayrıca 100.000
kadın, kız ve çocuk Türk haremlerine alınmıştır.

Aslında Türkiye’de; soykırım yaşayan yerel halklar arasında birbirini
teyid eden bilgilere henüz sahip değildir. Bu nedenle örneğin Van
bölgesindeki Asur nüfusu icin kesin bir sayı vermek zordur. Asurlar
daha cok Türkiye, İran, Rusya, Hindistan, Çin ve Kuzey Amerika“da
yaşamaktadırlar. Ayrıca başka ülkelerde de dağınık halde
bulunmaktadırlar. 1904 yılında yapılan Vidal Kinne, Mayevski ve
Şelkovnikov (2) sayıma göre Asur Nüfusu

Türkiye“de       863.000
İran“da               76.000
Rusya“da              2000
Toplamda :   941.000 verilmektedir.
Dini inançlarına göre Asurlular
Nasturiler                                                    135.000
Katolik Kıldaniler                                         23.000
Süryani Ortodokslar (Yakubiler)                125.000
Lübnan Katolikleri- Maruniler                    525.000
Süryani Katolikler                                       100.000
Luter ve Protestan Kıldaniler                           1.000
Diğer Ortodokslar                                           32.000

Bu verilerden görüldüğü üzere Süryaniler 1915 öncesi Türkiye’de
sayıları 863.000 yaklaşık olarak 1 milyon civarındadır.. Bu gün yok
olmak üzere olan Süryani halkının ana dili Batı Süryanice’de bu
soykırımdan nasibini almış Unesco diller atlasında, kaybolmakta olan
diller grubundadır.

Bu dönemde 79.000 Asur,  Van bölgesinde yaşamaktadır. Bunların tümü
aslında Nasturi‘dir. Ve bölgenin değişik yerlerinde yaşamaktadır.
1915’de Enver paşanın kayınbiraderi ‚Van kasabı’ Cevdet bey zamanında
Saray ve Başkale yöresindeki Hristiyanlar yok edilmiştir. Bu gün ana
yurdu Turabdin olan yerde yaşatılan soykırımlar, asimilasyon, faili
meçhul cinayetler, ekonomik, kültürel  ve siyasal baskılar yüzünden ne
yazık ki sayıları 3000 civarındadır. Bir zamanlar Kayseri, Malatya,
Antep, Maraş, Adıyaman, Harput, Hakkari, Batman, Bitlis, Van, Muş,
Mardin, Diyarbakır, Tarsus, Antakya, Cizre, Şırnak’ta Süryaniler
yaşardı.İstanbul’da ise Asur/Keldani ve Süryani Ortodoks toplamı  kala
kala 15000 civarındadır.Bu toprakların en kadim halkı Süryaniler, bu
gün İstanbul haricinde sadece Midyat ve civarında yaşamaktadır.

1894- 1896 Hamidiye katliamlarının baş aktörü Kızıl Sultan
Abdülhamid‘in düşüşünden sonra yerine geçen Jön Türkler‘de Hristiyan
kanı içmeye devam etti. 1915 yılının ilk günlerinde Rus birliklerinin
çekilişinden hemen sonra katliamlar İran ve Türkiye’de başlamış;
Salmas ve Urmiye kentlerinde Asur/Kıldaniler‘e ait tüm mallar yağma
edilmiş, evleri yakılmış, köyleri yakılıp, yıkılmış kadınlar ve 8
yaşından büyük kız çocukları kaçırılarak ırzına geçilmiş, 12.000 insan
katledilmiştir.

Yalnızca Mustafa Kemal 1919 ile 1923 arasinda 750.000 Rum’u ve 300.000
Asur’u öldürtmüştür. Bu insanların tamamı Hristiyandı. (8)

1915 Mayısından itibaren Asurlar Türk askerleriyle ağır carpışmalara
girdiler; bu gönüllüler Patrik Mar Şamun ve General Aga Petrus Eliya (
Elov) tarafindan yüreklendiriliyordu. Mar Şamun Rusya’dan hiç bir
zaman destek alamadı. Bundan yararlanan Türk hükümeti Asurlar üzerinde
bir katliam gerçekleştirdi.

Patrik Samun’un ölümünden sonra yerine geçen Surma Xanım, Aga Petros’a
Sin kaleyi gitmeyi, İngiliz’lere hosgeldin demeyi emretti.  Aga Petrus
gitmeyi reddetti, ancak Surma Xanım onu ikna etti ve gitmek zorunda
bıraktı.

Yakup Mar Melik İsmail, 2000 askerin yokluğunu ve Aga Petros gibi bir
liderin bulunmayışını farketti. Ayrıca ön hat da kesilmişti.
Asurlular. Hala düsmanı kontrol etmek için savaşacak durumdaydılar,
ancak ordu techizat deposunu ateşe vermeyi emreden Surma Xanım,
Urmiye’yi terk edip Sin Kale’ye gitmişti.Bu savasta 17000 Asur ve
Ermeni insanı  can verdi. Yerli halktan 10.000 kişi, yerli müslüman
akıncılar tarafından esir alınmış ve bir daha kendilerinden haber
alınamamıştı. Erkekler öldürülmüş, kadın ve çocuklar götürülmüştü.
Kalan Asurlar, sonunda Sin Kale’ye ulastıklari zaman, İngiliz
destekçilerini yanlarında bulmak istediler, ama maalesef bulamadılar.
İngiliz yetkilileri, Mezopotamya’daki Bakuba Kampı“ndan olan Asur
temsilcilerinin Barış Konferansında hazır bulunmalarına izin
vermediğinden, Dr. Malik Yonan tüm Asur ulusunu temsil etmek
zorundaydı. Dr.Malik Yonan, Paris’te Amerikan delegasyonu başkanı
Albay House ve İngiltere delegasyonu baskanı Llyod Ggeorge ile
buluştu. Bu buluşma iyi geçmedi. İngiltere’nin  sözünde durmayacağını
anladı.

Dr. Yonan’ı ikna edemeyeceğini anlayan İngiltere, Sürma hanımı devreye
soktu. Sürma Hanım, Dr. Yonan’a derhal geri dönmesini gerektiğini
talep eden bir yazıyla Orta ve Yakındoğu’da 2 milyon Asur’u sefil bir
yaşam sürmek zorunda bırakmıştır.

25.000’den fazla Asur, hiç bir zaman İngiliz söz ve planlarına
inanmadılar, güvenmediler. Bunun için yollarını diğerlerinden
ayırarak, dağlara çıkıp, Tebriz’e yerleştiler. Aralarında Baskan Dr.
Malik Yonan’ın da bulunduğu AUK ( Asur Ulusal Konseyi’nin çoğunluğu
vardı. Yonan, Paris Barış Konferansı’nda kendileri adına konuşmakla
görevlendirilmiş, Asurlar’ın Tebriz’de seçtikleri kişiydi.

Osmanlıdan günümüze Süryaniler için devlet; hep en sadık teba sözünü
diline plesenk etmiş ama her katliamda vurulan halk olmuştur. Aslında
özde ne Osmanlı ne de TC Süryani halkına hiç güvenmemiştir.

Süryaniler; Hindistan, Avrupa ve ABD hariç  hep  islami iktidarların
egemen olduğu topraklarda Irak, Suriye, Lübnan, Türkiye, Mısır,
İran’da sırf Hristiyan inançlarından ötürü etnik ve dini soykırım
yaşamışlar/yaşamaya devam etmektedirler.

Kısacası Süryani, tarihi katliamlar ve göçler  tarihidir.

Takvim yapraklarında tarih hala 1915’i gösteriyor. Hesap sorulmayan
her soykırım takvim yapraklarında asılı kalır. Belge yayınlarından
çıkan 13 günlük cehennem ‚Bote’ adlı eserinde Papaz Abraham Garis
‚’Ben din adamıyım, benim halkıma bunları yapanları affediyorum. Bir
din adamı olarak benim görevim affetmek diyen bir insana; soykırıma
bulaşmış halkların da diyeceği tek şey olabilir resmi özür diletmek de
bizim görevimiz.
Soykırımla yüzleşmek bir insanlık borcudur. Bu borç mutlaka ödenmesi gerekir.

ZEYNEP TOZDUMAN

Kaynakça:

(1)Temel Demirer ( Kırık Mozaik ) 12.01.2017, Sol Diyalog
(2)Newsletters From Caucasian Military District, 1904, nos 3-4
(6)Mevlanzade Rifat, Osmanian Revolution of young Turks, ( Jön
Türkler’in Osmanlı Devrimi) Beyrut, 1938, s. 159- 162.
(8) News Week, May 1988.

Filed Under: Articles, Genocide Tagged With: 1915 ASURİSTAN, ZEYNEP TOZDUMAN

ZEYNEP TOZDUMAN: EVERY JANUARY HRANT, HER OCAK AYI HRANT’LA YENIDEN VURULDUK BIZ

January 21, 2017 By administrator

ZEYNEP TOZDUMAN, human right activist, Izmir

By ZEYNEP TOZDUMAN,

Translated from Turkish, see turkish version

In 1915 and beyond, because of the suffering and oppression of the Armenian people, from Malatya to Istanbul and then to the Armenian orphanage, Hrant Dink is a journey to die for just wanting peace.

Agos Newspaper Editor-in-Chief Hrant Dink lost his life as a result of assassination in Istanbul / Sisli on 19 January 2007. Ogun Samast, a 17-year-old right-wing genocide, fired at Hrant Dink and once again shouted, “I killed kâvuru,” which is the real killer in this country for 102 years.

It was not only the voice of the Armenian people shot in Hrant. Hrant was shot by Hrant who was shot by Hrant who were shot by Hrant’s socialists, human rights defenders, Peacekeepers, oppressed peoples and beliefs, those who suffered discrimination, women who suffered torture and abandonment, genocide by child bodies, ecologists in short, peace and conscience.

Every January 19th, we take the conscience to send it like a flag, we multiply every day and get to the fields of Hrant to add sound. And if you are praised, be it Hrant; I will always be the way to see sunny tomorrows with all the kadim peoples and beliefs.

It has been 10 years since the death of Hrant Dink. For the last 10 years we are expecting and resisting Justice and Hrant’s thoughts to live on this land. And those who created the killer from the child; Their hands, their arms are shaking in this country. We can not talk about democracy and human rights and freedoms in a country where the killers are awarded and the hero is made.

In 1915, the Armenian-Syriac-the genocide applied to the Pontus Greeks; On this day the country continues to change shape. The people who made their presence on the Armenian absence / enmity in the country, we talked on the basis of the TBMM Constitution for the week, HDP deputy Garo Paylan, once again showed us that the genocide continues to Armenian people. Which facial areas come out every year to commemorate Hrant Dink, the fascist CHP, the defender of the deep state who caused Garo Paylan to unite in the parliament yesterday and to silence and punish him? This is the most beautiful gift to be given to these two-faced, racist understandings. The honorable Peace request that Hrant ‘ın uploaded to us as a mission.

One of the desires of Hrant Dink, who gave a peace struggle for life, was the removal of the borders and quotas between Armenia and Turkey and the development of commercial and cultural relations. I want to hope. Hrant thinks that one day he will live on this land.

From 1915 until today, the criminalization of the criminals, such as denial of genocide, has opened the way for new massacres in our country. Since we did not settle for 1915, we were witnesses of the massacres that corresponded to almost every day, and that was the day we were the madness.

1924 Nasturi massacre, 1930 Zilan, 1938 Dersim, Malatya, Maras, Sivas, Roboski, Suruc, Ankara, Sirnak, Diyarbakir, Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi, Istanbul, Antep, Izmir, Prisons massacres and more nice cities every day with bombs We are. Just as it is in Syria and Iraq, we do not have the safety of life. Every new day; Poor Kurdish-Turkish working young people wake up with news of martyrdom funerals. The fact that our border neighbors are fleeing from the despicable / war of Islamic terrorist organizations living in Syria and Iraq, that the children bodies hit the seas and that they are marketed as slaves to the Islamic countries is also due to not facing these massacres.

On this day, Syria and Iraq to make the tesekkere and şavas tırlık, the country to blood pool, the crime is unpunished / past due to the trial. IŞİD, which is still disastrous in the middle east, Kürtlere, Ermenilere, Asur / Keldanilere, Alevilere, Ezidilere, who suffered shrinking 76 times, and many other people, is also rooted in the fact that crimes against humanity are unpunished. So peace does not come to those lands nor democracy without facing genocide.

Having a peaceful and Sol-socialist world view, Hrant Dink took an active part in the TKP organization he was influenced by in his life in the orphanage. And just because he believed the ideology changed his name to the Euphrates so that he might be hurt. Just like his friend / comrade Armenak Bakırcı changed his name to Orhan. In Hrant; He was a man of trial like the Turkish Armenian Revolutionary Paramaz and 20 friends who were executed in Beyazıt Square in 1915. In this country, those beautiful people who either believed that the only survival of their people and oppressed peoples would be possible with Socialism, were either executed or killed in a traitorous assassination in this country. Hrant Dink, the brave son of the Armenian people, was assassinated in Diyarbakir in 2015 in the same quarters of another people, the peace ambassador of the Kurdish people, Tahir Elçi.

How beautiful said Hrant ‘Yes, we have our eyes on this land of Armenians. There is, because our root is here. But do not worry. This is not for going to the soil. To come to this land and bury the bottom.

And the cries of 1.5 million people buried in the bottom of this land, the Kurds Genocide continues with the addition of screams. We are continuing to suffer these days as we have not been reconciled with 1915. Hrant Dink; It was a bridge between both the Armenian people and the Turkish people, and it was the voice of peace, peace. Hrant was not only the people of the genocide, but the conscience of all peoples / beliefs oppressed and discriminated against. On January 19th, the heart was ruthlessly shattered.

We, persistently and persistently, have been waiting for the death of Hrant ‘ın for 10 years. If Hrant “ın dead is removed from the ground, I believe that in 1915 we will apologize for the unmitigated death, and we will have a screen in our country. Although this day seems to disappear in this lightened state due to anti-democratic practices and an out-of-date / reactionary education and fascist laws, sooner or later this apology will surely happen. We know that the Sun can not platter with clay. In a country that has been bogged down for 102 years; The bright days are only to face the dark and dirty history of the past.

The ongoing Hrant Dink case, Er Sevag Fisherman’s case and linguist intellectual, Sevan Nişanyan are still held arbitrarily in the penitentiary house, and the ones made in the parliament by Garo Paylan in 1915 are a concrete demonstration of the 1915 persecution for the Armenian people and the Christian people.

In the land called Anatolia, not only 1.5 million Armenians but also hundreds of thousands Assyrian-Syrian and Pontus Greeks were sacrificed. Although Turkey was one of the first countries to sign the treaty enacted by Rafael Lemkin in 1948, it still denies genocide.

It is the result of the murder of Hrant Dink and the fact that the real killers are still not being brought before the judiciary with the rejection and the denial of the Armenian genocide. Today, the lawlessness which has lived in the country since 15 July 2016 …

———————————– Turkish Version ————————–

HER OCAK AYI HRANT’LA YENIDEN VURULDUK BIZ

1915 ve sonrası Ermeni halkının yaşadığı acılar ve baskılar yüzünden Malatya“dan, Istanbul’a ve ardından Ermeni yetimhanesine, ata yurdu olan ülkesinde; sadece barış istediği için ölume giden bir yolcudur Hrant Dink.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde Istanbul/ Şişli’de, uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. 17 yaşındaki Ogün Samast adlı sağ görüşlü bir gencin Hrant Dink‘e ateş ederek, “Gâvuru öldürdüm” diye haykırmasından bir kez daha anlıyoruz ki bu ülkede tam 102 yıldır asıl katiller, hep dışarda.
Hrant‘da vurulan sadece Ermeni halkının sesi değildi. Hrant“la vurulan Sol- sosyalistlerin, insan hakları savunucularının, Barışseverlerin, Ezilen halkların ve inançların, Ayrımcılığa uğrayanların, Iskence ve tecavüze uğrayan kadınların, Çocuk bedenlere yapılan soykırımın, Ekolojistlerin kısacası barışın, insanın ve vicdanın sesiydi Hrant‘la vurulan.
Her 19 Ocak günü o vicdanı bir bayrak gibi göndere çekmek icin, her gün daha da çoğalarak Hrant’in sesine, ses katmak için bizler alanlara cıkarız. Ve ant olsun, şart olsun ki Hrant; yolun hep yolumuz olacaktır güneşli yarınları tüm kadim halklar ve inançlarla birlikte görmek için.
Hrant Dink’in ölümünün ardından tam 10 yıl geçti. Tam 10 yıldır bizler Adalet ve Hrant’ın düsüncelerinin bu topraklarda hayat bulmasını bekliyor ve direniyoruz. Ve çocuktan katil yaratanlar; ellerini, kollarını sallayarak geziyorlar bu ülkede. Katillerin ödüllendirildiği, kahraman yapıldığı bir ülkede, demokrasi ve insan hak ve hürriyetlerinden söz edemeyiz.
1915’de Ermeni- Süryani- Pontus Rumlara uygulanan Soykırım; bu günde ülkede şekil değiştirerek devam ediyor. Varlıklarını Ermeni yokluğu/ düşmanlığı üzerine insaat eden Ülkede, gectigimiz hafta TBMM Anayasa oylamasında konuşan, HDP Milletvekili Garo Paylan‘a yapılanlar, bizlere bir kez daha göstermiştir ki Ermeni halkına soykırım devam ediyor. Dün Garo Paylan‘ ı meclisde üç parti birlik olup susturmaya, ceza almasına neden olan derin devletin savunucusu fasist CHP, Hrant Dink’i anmak icin her yıl hangi yüzle alanlara çıkıyor? Işte bu iki yüzlü, ırkcı anlayışlara da verilecek en güzel armağandır Hrant‘ ın bize bir görev olarak yüklediği onurlu Barış talebi.
Yaşamı boyu barış mücadelesi veren Hrant Dink’in, bir arzusu da Ermenistan ve Türkiye arasında sınırların ve kotaların kaldırılıp, ticari ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesiydi. Bende ummak istiyorum. Hrant’ın bu düşünün, bir gün bu topraklarda hayat bulmasını.
1915’den günümüze değin soykırımın inkârı gibi suçluların cezasız kalması, ülkemizde yeni kitlesel katliamların yolunu açmiştır . 1915 ile hesaplaşmadığımız için neredeyse her güne denk düşen katliamların tanığı ve maduru olduk bu güne değin.
1924 Nasturi katliamı, 1930 Zilan, 1938 Dersim, Malatya, Maraş, Sivas, Roboski, Suruc, Ankara, Şırnak, Diyarbakır, Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi, Istanbul, Antep, Izmir , Cezaevleri katliamları ve daha nice sehirlerde her gün bombalarla uyanır olduk. Tıpkı Suriye ve Irak‘da olduğu gibi can güvenliğimiz kalmadı. Her yeni güne; yoksul Kürt- Türk emekçi gençlerin şehit cenazeleri haberleri ile uyanır olduk. Sınır komşularımız Suriye ve Irak“da yaşatılan Islami terör örgütlerinin zülmunden/ savaşından kaçan, çocuk bedenlerin denizlere vurması da ve köle olarak islam ülkelerine pazarlanması da, işte bu katliamlarla yüzleşmemekten kaynaklıdır.
Bu gün, Türkiye‘nin; Suriye ve Irak’a teskere çıkarması ve şavas çığırtkanlığı yapması, ülkeyi kan gölüne çevirmesi de, suçun cezasız /gecmişin yargılanmamasından kaynaklıdır. Yine orta doğunun felaketi olan IŞİD‘in bölgede; Kürtlere, Ermenilere, Asur/Keldanilere, Alevilere,76 kez kıyıma uğrayan Ezidilere ve daha bir çok halka karşı acımasız bir vandalizm uygulaması da, insanlık suçlarının cezasız kalmasından kaynaklıdır. Bu yüzden soykırımla yüzleşmeden o topraklara ne barış gelir ne demokrasi.
Barışsever ve Sol- sosyalist dünya gorüşüne sahip olan Hrant Dink, yetimhanede yaşadığı yıllarda etkilendiği TKP örgütünde aktif rol aldı. Ve sırf inandığı ideoloji, zarar görmesin diye adını Fırat olarak değistirdi. Tıpkı arkadası /yoldası Armenak Bakırcı‘nın adının Orhan olarak degistirdiği gibi. Hrant‘da; 1915’lerde Beyazıt meydanında idam edilen Türkiyeli Ermeni Devrimci Paramaz ve 20 arkadası gibi dava adamıydı. Bu ülkede halkının ve ezilen halkların tek kurtulusunun Sosyalizmle mümkün olacağına inanan, o güzel insanlar ya idam edildi ya da hain bir suikasta kurban gitti bu ülkede. Ermeni halkının yiğit evladı Hrant Dink Istanbul“da, bir başka halkın, Kürt halkının barış elçisi Tahir Elçi’ de aynı sekilde 2015’de Diyarbakır“da bir suikast sonucu katledildi.
Ne güzel demişti Hrant ‘ Evet, biz ErmeniIerin bu toprakIarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin. Bu toprakIarı aIıp gitmek için değil. Bu toprakIarın geIip dibine gömüImek için’.
Ve bu toprakların dibine gömülen 1.5 milyon insanın çığlıklarına, son 2 yıldır da Kürtlerin çığlıkları eklenerek soykırım devam ediyor. Bizler 1915 ile hesaplaşmadığımız icin bu gün bu acılar devam ediyor. Hrant Dink; hem Ermeni halkı hem Türk halkı arasında bir köprüydü ve o barış dilinin, barışın sesiydi. Hrant sadece soykırım yasayan halkların degil, ezilen ve ayrımcılığa uğrayan bütün halkların/inançların vicdanıydı. 19 Ocak günü o yüreği acımasızca paramparça ettiler.
Bizler, inatla ve ısrarla 10 yıldır Hrant’ ın ölüsünün yerden kaldırılmasını bekliyoruz . Hrant“ın ölüsü yerden kaldırılırsa, inanıyorum ki 1915’deki kefensiz ölülerden de özür dilenecek, ve bir perde aralanacak ülkemizde. Bu gün anti demokratik uygulamalar ve çağ dışı/ gerici- yobaz bir eğitim ve faşizan yasalar yüzünden o ısık ülkede yok gibi görünse de, er ya da gec bu özür mutlaka olacak. Bizler biliyoruz ki Günes balçıkla sıvanamaz. 102 yıldır batağa saplanmış bir ülkede; aydınlık günler ancak ve ancak gecmişin karanlık ve kirli tarihiyle yüzleşmekten gecer.
Ülkemızde süregelen Hrant Dink davası, Er Sevag Balıkcı davası ve dil bilimci aydın, Sevan Nişanyan’nın hala ceza evinde keyfi olarak tutulması, Garo Paylan‘a meclisde yapılanlar da bizlere 1915’in, Ermeni halkı ve Hristiyan halklar icin hala sürdüğünün somut bir gostergesidir.
Anadolu denilen topraklarda , sadece 1.5 milyon Ermeni değil, aynı zamanda yüz binlerce Asuri-Süryani ve Pontus Rum da kurban edildi. Türkiye, 1948 yilinda Rafael Lemkin tarafindan yasallastırılan antlaşmaya ilk imza atan ülkelerden biri olmasina karşın hala soykırımı inkar etmektedir.
Ermeni soykırımının reddi ve inkari ile birlikte, Hrant Dink’in öldürülüşünün ve gerçek katillerinin yargı önüne hala çıkarılmayışının sonucudur bu gün 15 Temmuz 2016’dan bu yana ülkede yaşatılan hukuksuzluk…
ZEYNEP TOZDUMAN

 

Filed Under: Articles, Genocide Tagged With: Hrant dink, ZEYNEP TOZDUMAN

AYAN FROM 1918 PARLIAMENT OF THIS DOCUMENT AND THE GENOCIDE DAY ONGOING DISCUSSIONS

March 27, 2015 By administrator

By Zeynep Tozduman

ZEYNEP TOZDUMAN

ZEYNEP TOZDUMAN

April 24 of the centenary of genocide run to stay in the genocide debate in Turkey, established to prosecute the perpetrators of the genocide in 1918 Month of the council and the Ottoman Chamber of Deputies and the court-martial courts experienced discussion of these days even the government is very much back in the state. Europe and the world in many parliaments and international organizations and institutions in an accelerated process with Turkey to recognize the genocide, genocide denial of the method is still persistently pursuing cover. To face the dark and dirty aspects of our history is our indispensable to take a further Turkey.
Why are we so afraid to face our history we asked dirty; There are so many reasons. Once the Holocaust, if legally retrial, due to the murder will be revealed ‘to blame’, and accordingly, ” sentenced to fear ‘. If began to be spoken in the country on the Armenian genocide, the nation state of our leaders is the founder and the state’s top-level important tasks do have public or private parties from participating in a large part of the Armenian massacre of Armenians and plundering of the results of the goods will occur fact that enrichment. As well as the national hero because in essence they foist years we will be revealed as the killer and thief.
itc. dirty legacy of the young Republic of giant fields, until today because of reckoning equivalent to almost every day with the 1915 Genocide was able to maintain its existence through falling massacre. Founded in 1918, the European edition of the Month of the council, the Ottoman Parliament-i-deputies and court-martial proceedings, and with the steady-if we had a real chance of a fair trial if we would not be having this shame these days.
Aya’s parliament first session, war period of the deputies recognized Unionist leader of Foreign Affairs and Halil hinge, which was found in the Ministry of Justice task, Haji Adil (Arta) was replaced by the Assembly-i chose as Mebuss the head. Renowned journalist Hüseyin Cahit Unionist (Yalcin) was elected as deputy chief. Sultan, the moon and the Assembly in his opening speech at the joint meetings, being aware of the dark atmosphere inside, ” Almighty’s right … Müşküle shift our success bestowed dictate the wish … (I) ‘, diyordu.48
Fuad Bey, November 4th, although adopted in accordance with the proposal given by the establishment of the Divan-ı Ali could not obtain any result. According to Article 31 of the Ottoman parliament, parliament will decide on the establishment of such a court, which was closed on December 21, 1918 by a sovereign will. Kanun-i on the basis of Article 7 of the sultan was giving such authority. 71
According to Article 60 of the Ottoman Kanun-i Esasisi, Ayan Council members, the National Assembly, not exceeding one third of the number of members were elected by the sultan. Although this election cycle Month 265 deputies of the Assembly of the number of members was 48, and 45 of them had been serving as active. Former Unionist leader of Ahmet Riza, after being elected to the Assembly chairmanship Ayan’- Month keynote speech I read. Ahmed Riza, October-December 1915 period in Parliament, Talat Pasha, the Armenian government against the wartime politics, bravely challenged with four different occasions. The first of October 4, 1915 (September 21 1331) history. Ahmad Reza In this session, where they will face the upcoming winter driven violence, misery and desperation of hundreds of thousands of women, children and elderly people have requested for mercy; Exile, or had asked to be allowed to be placed where they wish, or to return to their homes. Also, by a law proposal, identified as illegal and immoral, and ‘Emval-i Metruke”Olarak issued in connection with the known how to use the property left behind by the Armenians wanted to postpone the implementation of the temporary law.
Is the issue of genocide in our country when our archive Let’s leave it all on the agenda continuously open topic historian said the government does not know these reports? I wonder. Holocaust deniers; Month’s parliamentary reports, the Court of Haripur to court records, secret passwords, Talat Pasha’s special circular and the researchers browse the archives / historians to publicly share their books, pictures, they look at oral testimony and documents, as if they are doing their best to refute the genocide thesis.
Moreover, even if there are no documents of the ancient peoples of this country; once someone is comprised of non-Muslim peoples of every four people, although it is known from population statistics these days, how is it that the share of the total population is around 70 thousand, I questioned them enough. Talat Pasha during the 1915 genocide and the questions they want to secure the population of the Christian people in attendance even cause -5% leads us how the genocide perpetuated. Our existence is the reason of their absence.
4 November with Talat pressure according to the report dated 1915 (when the Assembly pro-Armenian propaganda continues, threats to take more drastic measures against the Armenians and the government on against the government if they give up to the parliamentary question, the attitude towards the government Armenian gave softening mentioned) because Ahmad Reza and friends agreed to this proposal. ” 77
1918 on started to work, one of the subjects that remind Ahmad Reza in his speech on the occasion of the opening of the Month of the Assembly, ” wild until beatify the murdered Armenian spirit etmekti.78 two days later retired military Osman Pasha, Ahmed Riza, Turks and Kurds victims in disregard of due critices, went a step further and blame the consent of the Armenians’ state hands’ implemented ‘resmi”b policy result they were destroyed açıkladı.79
Another Ayan azam in the same session, Damad Ferid, saying that if the Armenians migrated elsewhere evoke a false impression that they are placed ettirilip ‘relocation’ protested the use of the word. Better describing the place to be forced instead .Tehc tedip (reporting the limit) argued that it would be more appropriate to use the word. In the same speech he, in this disaster that resulted in the destruction of the 800,000 Armenians in eklemiştir.80
Although there is much power in the hands of legal and continued to engage in similar initiatives on issues Ayan Assembly. President Ahmad Reza reads a new proposal in the session on November 21, 1918. To judicial investigation by the Council of State will take a lot of time channel says that it should be preferred instead of a series of public law can be made of the proceedings. Otherwise, all the evidence will be doomed. The issue is not an issue limited only by the failure of political authority, and also ‘massacre, public şekavet, such as immunity-i şahsiyye and emval and rape on the mesa’ crimes are committed. The investigation of this crime in the scope of direct public law. Because ‘Subscribing been irtikab even many efal and murder about the Ottomans and especially Arab, Armenian, Greek citizen to ever history-i Osmani the precedent unprecedented atrocities enforcement has become.’ ‘Crimes committed,’ ‘murder-i personal to’ be investigated and public prosecutors to investigate the killings are needed in the field of criminal law and the ‘claw-i justice,’ ‘the delivery of şarttır.86
Speaking Ayan Osman Ahmed Riza Pasha members on this conversation, why are charged only Unionist managers argued that all should be kept out of the Turks of events. Another Ayan Council members also raised a question on why the victims in why they considered the question of whether the perpetrator of the Turks. Ahmed Riza said, ” I recognize the killings as an element of unity and Progress veyahut other offenders in the country. Single force-i diagnosis icraiyye … After the war, murder in the government-i icraiyy the chores, ” he says. Even if you or others responsible for the murder of a gang is still blame the government, which has permitted it to be. Turkey in response to the question why the count of victims: ‘Government … because Maatteessüf the Turkish government did not reveal the sufferings of the Turks. Yes, they are oppressed. He was hurt in the Turkish government. ”
The most revealing offensive during the debate on events and in this sense the most incriminating statement made by a senior statesman Akif Rashid Pasha. Akif Pasha created in the first post-war cabinet Shura-yi he served in his capacity as head of State, and this time not say that faced with two types of documents. One of them is given by Ministry of Internal Affairs and the deportation order, which was delivered to the province. The other is taken by the Union and Progress Party and the center-i ordered the destruction of which was sent to all common areas. Rashid Akif Bey’s statement ‘this sucks-i performance of the gang is followed by an official act-i meluneyy for to Sitapur by the center-i General every aspect of EVAMAR-i menhus the encyclical has become.’ ‘On the orders’ gangs challenge was taken and mukatele-i showed cruel face. ” Rashid Akif Pasha Committee of Union and Progress, referring to, ” not only for four years, ten years realm-i İslamiyyet, the universe-I insaniyyet the tarumar that there is a traitor mass (d) .89
In session 2 December Damad Ferid Pasha, Union and Progress Party majority or the deputy member or claim to be his ardent supporters. By Ferid Pasha, Divan-i Ali, the Union and was a tactic to gain time they applied the Terakkici and these ” Time has passed, the ability of these gafilân ‘are worth remembering. Therefore, the attempts made in the Council of State has proposed to postpone until after new elections. According to him, investigations should be transferred to the Crimes Tribunal-i.
Ferid Pasha has expressed this idea in motion all. Ferid Pasha’s proposal to answer the purposes of political crimes committed by the Çürüksul Mahmut Pasha wartime government gave a speech that consists of entering a single war, ” War and of the country’s by-i-administration ‘says it is processed in many other crimes. These murders the following terms: ” Both Armenians, Greeks, such as non-Muslim and should Muslim elements on extortion when the persecution and murder of a majority at that time location-i’s cabinet in power for some of the lesser-yi I depressions by the active (designed) and issued and aledderecat (respectively) A team was conducted by alata with gangs called the Special Organization. ” Çürüksulu Mahmud Pasha’s argument, there are adjectives that government members during the war of these crimes and, therefore, the Court of Alice trial they are needed. Because it is an administrative misconduct in question. Mahmud Pasha shows such as drowning in the sea of ​​Armenians in Trabzon province borders on the agenda olarak’ example of this thesis. Pasha by Trabzon province is the main responsible for the killings carried out in Trabzon governor. The leading Muslim army accident has taken initiatives to be left in place before the governor of the Armenians in the accident. But because it nullifies the governor attempts to threaten themselves openly and ‘you and I tenkil priest,’ ‘he says. All homicides in the county governor and the secretary-i really responsible division of Union and Progress (Yenibahceli Nail) is processed by. Mahmud Pasha wants to underline the point, the murder of ‘centers of evamir a few governors pursuant vesait-i alata and executed by the officer of the gangs with icraiyye’ is that which is.
Discussions, members of Ayan, under the frustration caused by the statement made by the minister, all these initiatives ends with voicing their concerns about the possible consequences. Ferid Pasha, three weeks in the murders that he ought to prove a strong European whether the nation to do otherwise, ” about us will be very strict provisions will be sold and the last contrite will not benefit. ” According to him, all ‘these atrocities and murder liability is ait” a few bum. Hosni Hussein Pasha from Ayan, during the investigation of the events that occurred in Damascus in the 19th century Kececizade Mehmed Fuad Pasha, that he ought to be examples of behavior. 1860s regarding processed similar crimes against Christians in Lebanon, Fuad Pasha, had to deal at length with the principles of law ‘, the region increasingly there is a’ court-i alia ‘were formed as by criminals. As is known, Fuad Pasha, alleged to be associated with the events executed 167 people etmiştir.92
In one of the revelations made in the debate in Ayan Ayan council members also belong to the Armenian Azariah. November 21 dated session Rashid Akif Pasha, after giving the information about the secret orders sent to the area for the killing of Armenian convoys, Azariah, the Istanbul Chief of Police has transferred a conversation they did during the First World War and Osman Bedri. A member of another moon in his speech Zareh Dilber also attended the Chief of Police has said to Azariah: ” You’re supposed to blame Armenians blameless than we separate. We all wash water. ” 94
Created by Ayan Council council-i ended their work and describes the results of Mahsusa November 9th session Ayan as a report dated November 14. Çürüksul Commission has decided to publish the material in the hands of Mahmud Pasha. Members of Honour Rashid Nazir month old aquifer and well-known historian Abdurrahman have become persistent in making such a publication. But do not get any results from these initiatives in the Ottoman Deputies shut down on December 21, 1918 along with Ayan and frustrate all efforts. The Chamber of Deputies, should Article 31 of the Fundamental Law, has decided to make legal inquiries about members of the government with the charges of abuse of office. This is the first leg of the Assembly’s 5th Branch of the investigation was to employ this process.
Investigation and National Assembly in order to continue their research, only 2 branches and 7 of the Month, which is contrary to the Assembly committee, there were 5 branches and 21 council. Deputies decision taken under Meclis- war ii era members of the government investigation has been assigned to one of these branches. 5 of 45 members serving in the branch of the ‘whole was chosen from among those nominated by the Committee of Union and Progress in 1915.’ ’95
Indeed, in 1914, consisting of the last Chamber of Deputies deputies are not elected, as alleged, Abdullah Cevdet Kasım’n up to 95% in 1918 as saying in an article came mostly through an assignment. 96
The majority of the members of the Union and Progress among members of the 5.Şub, all questions were asked regarding the Armenian deportations and killings by Arab members altogether. In particular, Justice Minister Ibrahim Bey’s query, some remain hidden aspect of the Armenian genocide has helped to clarify. Naz Ibrahim Bey, although the government has been implicated in the murder deny that meat, some information was passed inadvertently proving this massacre. Arab deputy Ragıp Neşaşib of Talat’s 13/26 May, 1915 the temporary relocation of the law, the government National Assembly’s approval path is not never presented Ibrahim Bey squeezed, the overlooked chose the path of resorting to tricks and each chamber is also approved this decision said. September 21 / October 4, 1915 the date of the grand vizier authority memorandum relating to the deportation of the Armenians (temporary law) grounds the (leading motives) that includes a proposal (motion-i sami) have been submitted to the parliament speaker.
Also Nasser Ibrahim Bey, during interrogation, the mistreatment and murder of Armenians is the very latest news söyledi.said Halim, nor Talat nor Enver they listening to him, Enver, ask that every question, ” really responsible mine ‘, saying that transition, Talat’s’ wish that was yaptığını”söyle.
Kemalist republic’s founder, Mustafa Kemal, the second day of the opening of parliament, in a speech on 24 April 1920 Armenian genocide ‘shameful act’ ‘was mentioned. Two days later, in a message sent to the Army Commander Kazim Karabekir, ” a new Armenian genocide ‘, while expressing concern at the prospect, clearly’ used to katliam”keli. Mustafa Kemal’s acceptance of this massacre, massacre victims with a special meaning this attitude clearly say that 800,000 of the total number of Armenians kazandı.197
However, the same Mustafa Kemal, while the annual report to Parliament on 1 March 1921 to explain the former deputy and 12 coming from the Istanbul Council of 68 from the 350 MPs that the former Malta exiles and about the Armenian genocide ‘Turkey’ The trial of Turkish nationals on their territory by a foreign court for crimes committed ‘idea would definitely appeal. Instead, Turkey recourse to remedies against war crimes öneriyordu.201
CUP’s heritage giant Mustafa Kemal the Armenian Genocide for the first opened the era of parliament even if the name look cute in Europe ” massacre ” said later step back to pronounce the massacre word taken, to take part in the report, what is not genocide?
In the past, kept alive in this land, blood was founded until today, the Cumhuriyet genocide were constantly denied and that the massacre somehow İTC and extension of the Republic, the Armenian people saw it until day always as an internal enemy / vision are well maintained. As a reflection of these internal enemies policy, the 1915 genocide is still continuing. Peacemakers in the murder of Hrant Dink, Sevag fisherman Maritsa Small etc. Such as murder is still in the perspective of the state of the Armenian people have a fair trial. Recently Hayko Baghdad in person Ankara Metropolitan Mayor Melih such as the state officials when Armenianship sees small, humiliated, who can not tolerate even the existence, racist, alienating, and explanations within the scope of hate crime, we are constantly witness. These documents not What do you think?
Passed over a hundred years of the 1915 Genocide … a century of work …. Century is still non-age people living in hope, who can not even guarantee the right to life of Armenian citizens still living in Turkey with care, avoiding the so-called advanced than sorry.

ZEYNEP TOZDUMAN

48- Necmettin s.sıl that, ” Divan-ı Ali Second Constitutional Monarchy Movement ‘, 2.kısım
71- Friedrich von Kraelitz- Greifenhourst,
77- Ibid., S.269.rıza Armenian Exile also bkz.yusuf Wisdom Bayur to parliamentary questions given in favor of the Turkish Revolution (dn64), s.46-7; Akşin, Istanbul Governments, s.44-5; Tarik Zafer Danube, political parties in Turkey,
78-Month Assembly’s Memorandum Ceridesi, Circuit 3, c.1. I 5,2.ot muster the year, October 19, 1918 p.8
80- Taner Akcam, human rights and the Armenian question, images Bookstore, 1999, s.418
86 Assembly of the Month (dn78), I 11.ot, 21 November 1918 p.117
89- supra, s.122,123
. Vahagn 92- N. Dadrian, History of the Armenian Genocide (DN 25), p.23
94-supra., I 11.ot, 29 November 1918 p.123.

95-smart Sarıhan, ” from 1914 to 1918 are the opinions of the War Cabinet members’ Fringe, number 40 (May 1987): 23,
96- Export Orhan Koloğlu, ijtihad, November 7, 1918.
197- ‘Rauf Orbay memoirs (dn18), p.179
201 Mustafa Kemal, Speech (Istanbul: 1963) (English Text) s.497

– ‘DEPORTATION and tactile’, court-martialled-i customary court records, the trial of Union and Progress, 1919-1922, Edited by; Prf. Dr. Vahagn n.dadrian- Taner Akcam
– Forced Islamization of the Armenians, silence, denial and assimilation, Taner Akcam…


Filed Under: Articles, Genocide Tagged With: Genocide, ZEYNEP TOZDUMAN

Turkey, IN A COUNTRY GOVERNED BY FATWAS. COMFORTABLE AND IDENTITY NO DIFFERENT RELIGIONS

December 23, 2014 By administrator

By Zeynep Tozduman, Izmir, Turkey   “see Turkish version at the end”

ZEYNEP TOZDUMANNew Year and Christmas approaching, these days the last month by radical Islamic faith with the clergy, while non-Muslim who Alevism insulting to the other by Christmas anti fatwas given Christians the feast of the ‘Gâvur’ propaganda contempt as the feast is done at full throttle. It is clear that the courage of the clergy … the last 12 years, the AKP received from the rising value of radical Islam throughout, such segments, all for the sake of strengthening the power fed. In Anatolia 1400 years, has always been insulted or non-Muslim faiths or excluded or have survived genocide.
Cübbeli Ahmet Hoca person known as the public, Rixos Hotels Group Chairman Tamince Fattah was reacted for Christmas celebrations. Indicating that there is no preparation for Antalya Christmas Fattah Cübbeli Ahmet Hoca for Tamince, “They are such either, Gâvur lackeys. This nation has a very broken new. God have improved,” he said. “The nation of priests are endearing” .di by the perspective of the faith not Islam a once again demonstrated.
I also welcome the vision of peace and hit the radical Islamist clerics work in this country, they display not just the true face of Islam came to faith. However, pastors are clergy like teachers. Mr. robes, if you respect how the priest, priests 220 intellectuals Ayas and because of this perspective immediately after work from Çankırı exiled Christian clergy in you so much respect duyar.b the 1915 genocide in the country (priests, bishops, metropolitans, priests nuns) are cut first murdered.
Robes, not only insulting to Christians and Alawites living in Turkey, of course. Ignorance of the show in every area. Spiritual leader of the Catholic realm visit to Turkey Pope Francesco, can exceed the limit enough to be invited to Islam … It’s up to the PES rather in a country where the expression of that deserves explanation, what is not possible to mention tolerant nor peace. We are governed by the so-called advanced democracies either! Not considered to be non-self / no century is a country that we live in the imagination of a single color.
Known person in the past week Cübbeli Ahmet teacher name, press a clip on an understanding of Islam that has non-Anatolian Alevis, I think we all follow.
Cem about the faith of the Alevis and Cem houses the perspective voicing these clips, ignores Alevism, condescending, Alevism trying to Islamize the Anatolian Alevis in Alevism party is a clip that degrade women. Many Alevi organizations and representatives were invited BEDIUZZAMAN immediately behind this description of a disability.
Alevi-Bektashi Federation Vice President Ali Yildirim, the rollback Cübbeli Ahmet Hoca than words and I want to apologize to the Alevi community. Lightning in a written statement to a newspaper Cübbeli Ahmet Hoca Alawites, Alevis worship, he said that there were severe insult for Cem houses.
Five-year-old even to the bosom of his own child afraid (‘Drive oluyormuş’ is an excerpt from the interview in the media) a person Kızılbaş women constitute half of the world in the person we are women (a biological reality which is our ovulation and menstruation, which is a sign of a healthy = Mens, Ruled, Menstruation status) will extend the language before you go has its own soul … non-Muslim beliefs is forbidden, sin, nor when it comes to eating the money of non-Muslims who consider this approach will work remains prohibited nor religious faith !. This day Turkey, which holds the capital Coaches, Eczacıbaşı etc. As large companies have been rich with goods of Christians murdered in the genocide of 1915 …
Since Christians and Kezelbash so bad, why do you build mosques for centuries tax take from them, do you get to the addition of a mosque who their masters? Alevi Muslims and Christians, not only in Turkey (Waste from women that he qualified) taxes with those mosques were built we do not know we are? … Then stopped to pray in that mosque from the haram, you are also the sins I hit hypocrisy. This nation, religion, faith, stop in the name of brotherhood that trick. In fact, you do not blame you, believing servant, in which your slave.
Assembly budget allocated to the Ministry of Religious Affairs to share different beliefs through a tax, such as not enough (which has no service from the Diyanet) is true to you how to serve people with money but Isla? It is a sin, it is a shame, shame, gentlemen!
Women’s dirty, poor, who do not see why this mentality as vile dirty money they stole from us our taxes? I am very curious. Every war and genocide in metruke and women booty (halal) as came to those who understand the business of different faiths? Just being cut lion. Language prolong probably have yeast in them insulting. Alevis orbits cem houses, prolonging the language of women, you see the sex clip in the press before and after Kızılbaş ‘Gâvur’ ‘he assail the people who are qualified.
I firmly believe that as long as the confrontation with Turkey of genocide as a crime against humanity to stop the radical Islamist mob affairs even to this day without blinking an eye.
Make genocide of different faiths in this country, in Maras, in Sivas massacre free to Kızılbaş Gazi is forbidden to commemorate the genocide and massacres. The AKP, which owes its existence to the religious orders and congregations and to remain in power; 12 years of absolute power in the non-stop fear into the hearts of different faiths, giving them all kinds of privileges. It is, in June 2014 in Mosul / Nineveh starting with Sengal and avid Isidor terrorist massacres in Turkey with Kopana of nesting.
Do Not Forget! When a people’s force and oppression göçerttiril to remain silent if the order came to you, you also going to / will be no one to prevent the massacre …
Cübbeli Ahmet teacher, while the message in a community newspaper called out as follows; sex are not only strong on Friday stating that a circumcision, he said can be done even in the Night of Power.
“There is no such thing a day that prohibited cima. Not prohibited even in Kandil, if attached to your mind is the reward even in magnitude night. Because why give trouble in prayer time will remain in the mind. Mind so see the idea while 100 rakaahs make that incontinence. As the contraction of the urine, such as hunger in his belly … makes it addresses the two genuflections need. “
Why I wrote the words of the cleric. Cübbeli Ahmet teacher in the person of the clergy mentality with this perspective is to see how it looked from the waist down. Religion is something that is between man and servant. People worship in what way you will or will not, or how, you will give birth to many children or giving birth, one should not be concerned. Commenting keep our private lives as our biological structure / fatwa under a religious mask the fact that they’re a big country live more comfortable because they numb in a systematic way, interfaith hostility are creating. You who kill the body, they kill your soul, but you do not see them. However, in the belief that everyone, he is arguably in disbelief.
This day in parliament 17 vehicles from the Ministry of Transport and Housing budget, the president of Religious Affairs has been charged 124 vehicles. Hani was no show in Islam, God’s property was property … So? Director of Religious Affairs is getting 1 million worth of office car. The poor, the poor in poverty costs themselves when it comes to inns, baths, palaces, 1 million worth of tools secular authorities who are, to this day we ask for account mAdIğImIz Having this rule. These days you make your car ride is due to double taxation authorities persecuted taken Kızılbaş and ancient Christians. Alawites and Christians who insulted the country’s ancient strongly condemn such perverse understanding, I protest.
Respect our own holy, holy … This goes to show respect to someone else becomes religion, ideology becomes, life happens to perspective … homogenization is to uniformization. Different ideas, different beliefs, cultures, ideologies, but enriches us. It is not alleged, the pain as long as we live in essence, nothing more than olamayız.gökkuşag has a tear, a country has lost one of its color turns to desert, irrigated lands Ahli blood. Respect for the older of our doğmaz.birbiri like the sun, we can not talk of love and pleasant see if there is humanity.
In countries with a pleasant view of culture is settled, let alone to insult the other, even if it is declared holiday in the feast. One day, the feast of all the marginalized in this country with all those who wish to celebrate together in peace and tolerance. Happy Christmas to all Christians in my country.
——————-Turkish version ———————

FETVALARLA YÖNETİLEN BİR ÜLKEDE, FARKLI İNANÇ VE KİMLİKLERE RAHAT YOK

Yeni yılın ve Noel’in yaklaştığı bu günlerde son bir aydır radikal İslam inancına sahip din adamları tarafından, bir yandan İslam dışı olan Aleviliği aşağılamakta diğer tarafından Noel karşıtı fetvalar verilerek Hıristiyanların bayramını ‘’Gâvur ‘’ bayramı olarak hor gören propagandalar, tam gaz yapılmaktadır. Din adamlarının bu cesareti nereden aldığı bellidir… Son 12 yıldır AKP iktidarı boyunca yükselen değer olan radikal İslam’ın, böylesi kesimleri, iktidarını sağlamlaştırma uğruna hep beslemiştir. Anadolu coğrafyasında 1400 yıldır Müslüman olmayan inançlara ya hep hakaret edilmiş ya dışlanmış ya soykırım yaşatılmıştır.

Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen zat, Rixos Oteller Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince’ye yılbaşı kutlamaları için tepki gösterdi. Antalya’da yılbaşı için hiçbir hazırlık olmadığını belirten Fettah Tamince için Cübbeli Ahmet Hoca, “Bunlar böyle ya, Gâvur yalakaları. Bu milletin de çok bozulanı var. Allah ıslah etsin” dedi.”Millete papazları sevdiriyorlar” .diyerek İslam olmayan inançlara bakış açısını bir kez daha göstermiştir.

Sözde barış ve hoş görüden dem vuran radikal İslamcı din adamları iş bu ülkede, İslam olmayan inançlara geldi mi gerçek yüzünü hemen sergiliyorlar. Oysaki Papazlar da tıpkı hocalar gibi din adamıdır. Sayın Cübbeli, sen papazlara ne kadar saygı duyarsan, papazlar da sana o kadar saygı duyar.Bu ülkede 1915 soykırımında 220 aydının Ayaş’a ve Çankırı’ya sürgününden hemen sonra işte bu bakış açısından ötürü Hıristiyan din adamları ( papazlar, episkoposlar, metropolitler, rahipler, rahibeler) ilk katledilen kesimdir.

Cübbeli, sadece Türkiye’de yaşayan Hıristiyan ve Alevilere hakaret etmekle kalmıyor tabii ki. Cehaletini her alanda gösteriyor. Türkiye’yi ziyaret eden Katolik âleminin ruhani lideri Papa Francesco’yu, İslamiyet’e davet edecek kadar haddini aşabiliyor… Bu kadarına da pes doğrusu dedirten açıklamaların ifade edildiği bir ülkede, ne barıştan ne de hoş görüden söz etmek mümkün değildir. Sözde ileri demokrasi ile yönetiliyoruz ya! Kendinden olmayanın yok sayılması/ yok edilmesini tasavvur eden bir ülkede yüzyıldır tek renkte yaşıyoruz.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Cübbeli Ahmet hoca adıyla bilinen zat, basına İslam dışı bir anlayışa sahip olan Anadolu Alevileriyle ilgili bir klipi, hepimiz izledik sanırım.

Alevilerin inancıyla ilgili Cem ve Cem evlerine bakış açısını da dile getiren söz konusu klip, Aleviliği yok sayan, hor gören, Aleviliği İslamlaştırmaya çalışan, Anadolu Aleviliği şahsında Alevi kadınlarını aşağılayan bir kliptir. Bu açıklamanın hemen ardında birçok Alevi kurum ve temsilcileri Cübbeli’yi özre davet etmiştir.

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkan Yardımcısı Ali Yıldırım, Cübbeli Ahmet Hoca’dan sözlerini geri almasını ve Alevi toplumundan özür dilemesini istedi. Yıldırım yazılı açıklamasında, Cübbeli Ahmet Hocanın bir gazetede Alevilere, Alevilerin ibadetlerine, Cem evlerine yönelik ağır hakaretlerde bulunduğunu ifade etti.

Beş yaşındaki kendi öz çocuğunu kucağına almaktan bile çekinen ( ”Tahrik oluyormuş”, medyadaki röportajından alıntıdır ) bir insan Kızılbaş kadınları şahsında dünyanın yarısını oluşturan biz kadınlara ( biyolojik bir gerçekliğimiz olan yumurtlama ve sağlıklı olmanın bir işareti olan adet kanaması= Mens, Regl, Hayız durumları ) dil uzatacağına önce kendi nefsine sahip çıksın…Müslüman olmayan inançları haram, günah, yasak olarak gören bu anlayışlar iş Müslüman olmayanın parasını yemeye gelince ne din kalıyor ne de iman!. Bu gün Türkiye sermayesini elinde tutan Koçlar, Eczacıbaşı v.b. Gibi büyük şirketler 1915 soykırımında katledilen Hıristiyanların mallarıyla zengin olmuştur…

Madem Hıristiyan ve Kızılbaşlar bu kadar kötü, neden onlardan yüzyıllardır vergi alıp cami inşa ediyorsunuz, üstelik bir de camilerinizi onların ustalarına yaptırıyorsunuz? Türkiye’de sadece Müslüman değil Alevi ve Hıristiyanlardan (Pis diye nitelediğiniz kadınlardan) alınan vergilerle o Camiler inşa edildi bizler bilmiyor muyuz? … Sonra da o camilerde namaza durup haramdan, günahtan dem vurup takiyye yapıyorsunuz. Bu milleti din, iman, kardeşlik adına kandırdığınız yeter artık. Kabahat sizde değil aslında size inananlarda, kul, köleniz olanlarda.

Meclis bütçesinden Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan pay yetmiyor gibi birde vergi yoluyla farklı inançtaki (Diyanetten hiç hizmet almayan) insanların parasıyla Islama hizmet etmek sizce ne kadar doğrudur? Günahtır, yazıktır, ayıptır beyler!

Kadınları pis, kötü, aşağılık olarak gören bu zihniyetler vergilerimizle bizden çaldıkları paraları neden kirli görmüyorlar? Çok merak ediyorum. Her savaşta ve soykırımda metrukeleri ve kadınları ganimet ( helal) olarak gören bu anlayışlar iş farklı inançlara geldi mi? Hemen aslan kesiliyorlar. Dil uzatmak, hakaret etmek bunların mayasında var herhalde. Alevilerin cem- cem evlerine, kadınlarına dil uzatanlar, önce basındaki sex kliplerine baksın, sonra Kızılbaşlara ve ”Gâvur” diye nitelediği insanlara dil uzatsın.

Türkiye soykırımlarla yüzleşmediği sürece inancım o dur ki radikal İslami güruh aynı insanlık suçunu bu gün bile gözünü kırpmadan işler.

Bu ülkede farklı inançlara soykırım yapmak, Maraş’ta, Sivas’ta, Gazi’de Kızılbaşlara katliam yapmak serbest, soykırımı ve katliamı anmak ise yasaktır. Varlığını ve iktidarda kalmasını tarikatlara ve cemaatlere borçlu olan AKP; 12 yıllık iktidarında bunlara her türlü imtiyazlar vererek farklı inançların yüreklerine durmaksızın korku saldı. Bundandır, 2014 Haziran’ında Musul/Ninova ile başlayan Şengal ve Kobane ile katliamlara doymayan İŞİD terör örgütünün Türkiye’de yuvalanması.

Unutma! Bir halkın zorla göçerttirilmesine ve zulmüne sessiz kalırsan eğer sıra sana geldiğinde, senin de gidişini / katliamını engelleyecek hiç kimse olmayacaktır…

Cübbeli Ahmet hoca, bir gazetedeki mesajında ise şöyle sesleniyordu cemaatine; sexsin kuvvetli bir sünnet olduğunu belirterek sadece cuma günü değil, Kadir gecesinde bile yapılabileceğini söyledi.

” Böyle bir şey yok, cima yasak şu günde. Kandilde bile yasak değil, aklına takılırsa kadir gecesinde bile sevaptır. Çünkü neden aklında kalacağı zaman namazında sıkıntı verir. Aklında öyle bir fikir varken 100 rekât kılacağına hacetini gör. İdrarının sıkışması gibi, karnının acıkması gibi… İhtiyacını gider iki rekât kıl.”

Din adamının sözlerini niye mi yazdım. Cübbeli Ahmet hoca şahsında bu bakış açısına sahip olan din adamlarının zihniyetinin belden aşağı nasıl baktığını görmeniz içindir. Din, insanla kul arasında olan bir şeydir. İnsanın ne şekilde ibadet edeceği ya da etmeyeceği, nasıl yatacağı, kaç çocuk doğuracağı ya da doğurmayacağı, kimseyi ilgilendirmemeli. Özel hayatlarımızdan tutun da biyolojik yapımıza kadar açıklama yapan / fetva verenler aslında din maskesi altında onlar daha rahat yaşasın diye koca bir ülkeyi sistematik bir şekilde uyuşturuyorlar, inançlar arası düşmanlıklar yaratıyorlar. Bedeniniz öldürenler, ruhunuzu da öldürüyorlar ama siz bunları görmüyorsunuz. Oysaki herkesin inancı da, inançsızlığı da kendisinedir.

Bu gün meclis bütçesinden Ulaştırma ve İskân Bakanlığı bünyesinde 17 araç, Diyanet İşleri başkanlığına ise 124 araç tahsil edilmiştir. Hani İslam’da gösteriş yoktu, mülk Allahın malıydı… Bu yüzden mi? Diyanet İşleri Başkanı 1 milyon TL’lik makam aracına biniyor. Fakire, fukaraya sefalet ücreti, kendilerine gelince hanlar, hamamlar, saraylar, 1 milyon TL’lik makam araçlarını laik görenler, biz hesap sormadığımız için bu gün bu saltanatı yaşıyorsunuz. Bu gün bindiğiniz makam arabası zulüm yaptığınız Kızılbaş ve kadim Hıristiyanlardan alınan çifte vergiler sayesindedir. Alevilere ve bu ülkenin kadim Hıristiyanlarına hakaret eden böylesi sapık anlayışları şiddetle kınıyor, protesto ediyorum.

Kendi kutsalımıza saygı, başkasının kutsalına saygı göstermekten geçer… Bu din olur, ideoloji olur, hayata bakış açısı olur… Aynılaşmak tek tipleşmektir. Farklı düşünceler, farklı inançlar, kültürler, ideolojiler bizi ancak zenginleştirir. Bunu sözde değil, özde yaşatmadığımız sürece acıdan, gözyaşından başka bir şeye sahip olamayız.Gökkuşağı, renklerinden birini kaybetti mi bir ülke çöle döner, Ahlı topraklar kanla sulanır. Güneş bir daha eskisi gibi doğmaz.Birbirimize karşı saygı, sevgi ve hoş görü yoksa orada insanlıktan söz edemeyiz.

Hoş görü kültürü yerleşmiş olan ülkelerde, bırakınız ötekine hakaret etmeyi, bayramlarında tatil bile ilan edilmektedir. Bir gün bu ülkede tüm ötekileştirilenlerin bayramını barış ve hoşgörü içerisinde hep birlikte kutlamak dileğiyle. Ülkemdeki tüm Hıristiyanların Noel bayramı kutlu olsun.

ZEYNEP TOZDUMAN

Filed Under: Articles Tagged With: fatwas, Turkey, ZEYNEP TOZDUMAN

  • 1
  • 2
  • Next Page »

Support Gagrule.net

Subscribe Free News & Update

Search

GagruleLive with Harut Sassounian

Can activist run a Government?

Wally Sarkeesian Interview Onnik Dinkjian and son

https://youtu.be/BiI8_TJzHEM

Khachic Moradian

https://youtu.be/-NkIYpCAIII
https://youtu.be/9_Xi7FA3tGQ
https://youtu.be/Arg8gAhcIb0
https://youtu.be/zzh-WpjGltY





gagrulenet Twitter-Timeline

Tweets by @gagrulenet

Archives

Books

Recent Posts

  • The Myth of Authenticity: Why We’re All Just Playing a Role
  • From Revolution to Repression Pashinyan Has Reduced Armenians to ‘Toothless, Barking Dogs’
  • Armenia: Letter from the leader of the Sacred Struggle, political prisoner Bagrat Archbishop Galstanyan
  • U.S. Judge Dismisses $500 Million Lawsuit By Azeri Lawyer Against ANCA & 29 Others
  • These Are the Social Security Offices Expected to Close This Year, Musk call SS Ponzi Scheme

Recent Comments

  • administrator on Turkish Agent Pashinyan will not attend the meeting of the CIS Council of Heads of State
  • David on Turkish Agent Pashinyan will not attend the meeting of the CIS Council of Heads of State
  • Ara Arakelian on A democratic nation has been allowed to die – the UN has failed once more “Nagorno-Karabakh”
  • DV on A democratic nation has been allowed to die – the UN has failed once more “Nagorno-Karabakh”
  • Tavo on I’d call on the people of Syunik to arm themselves, and defend your country – Vazgen Manukyan

Copyright © 2025 · News Pro Theme on Genesis Framework · WordPress · Log in