zamanımıza yolculuk eden bir halktır Süryani halkı. Gılgamış
destanındaki ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsü adeta mezopotamya
topraklarında var olmanın dayanılmaz yokluğunu yaşayan Süryani halkı
tarih boyunca etnik, dini, kültürel kırımlar ve yıkımlar yaşamıştır.
Süryaniler 1915 soykırımına Süryanicede kılıç yarası anlamına gelen
SEYFO demektedirler.
Bilim adamlarınca Asya’nın Romalıları olarak adlandırılan Süryani
halkının uygarlık izlerini, onca yıkıma rağmen bu gün bile Suriye’de,
Ermenistan’da, İran’da,Mezopotamya’da, Asuristan’da, Kıldanistan’da
görmek olanaklıdır. Süryaniler; kurdukları yüksek okullar ve
üniversiteler (Antakya, Urfa, Nusaybin, Ktesifon) ile dönemin en
entellektüel halkı olmuştur.
‚’M.Ö 2334-2279’de Büyük Sargon Akkad İmparatorluğu’nu kurar.
Mısır’dan Irak’ın güneyine; Anadolu, Muş, Van Gölü, Kızılırmak boyu,
Malatya, Kayseri, Tarsus’a kadar…
M.S 166’da Urfa’da Abgar Krallığı Asurların son devleti olurken;
Asurlar, tarihte Roma, Pers, Bizans, Arap, Selçuk ve Osmanlıların
egemenliğine yaşadılar’’. (1)
Süryani halkı, 4.yüzyıldan 7.yüzyıla kadar Sasaniler tarafindan
kılıçtan geçirilmiş, sadece 200 bin civarındaki Asur-Kıldanileri,
4.yüzyılın ortalarına doğru Pers Kralı Şapur“un hakimiyeti altında
katledmiştir. Asuristan’daki Bet- Sluh, Kerkük kentinde 20 bin
yaşayanla birlikte 155 bin kişi inançlarından vazgeçmeyip biz
Hristiyanız dediği için zincire vurulmuş üç gün boyunca 25 bin katolik
koyun gibi kesilmiştir. 7.yüzyılda Pers kralları yenilip yerlerine,
Arap kökenli İslam peygamberi Muhammed geçtiğinde de Asur
Kildaniler’in acı ve zulüm dolu yaşantılarında hiç bir şey değişmedi.
Çünkü bu dönemde halifeler de ellerinde kılıç ile zaptettikleri
topraklarda ulusları; ölüm ya da islamiyet seçiminde zorlamışlardır.
Zaman zaman insanlığı ağır basan halifeler dönemi de olmuştur; işte o
zaman kiliseler rahat bir nefes almıştır.
Halifeler döneminde yaşanan ölümlerden daha acı olan şey ise;
Hristiyanların ölülerini defnetmek için Müslüman kadılardan izin
belgesi alıp, defin işlerini yapmaları idi.
8.Yüzyila doğru Arap hakimiyetinin yerini hiç bir acıma ve hoşgörüsü
bulunmayan Cengiz Han ve halefleri önderliğinde Moğol ve Tatar
hakimiyeti aldı. Bunlar diğerlerinden daha vahşi ve kanlı olup; tüm
kentleri kılıçtan geçirip, en kalabalık kentleri yokedip, en kutsal
yapıları yıkıp, tamamen her yeri yakıp yıktılar. Bağdat ve Musul
arasında Dicle kıyısında kurulmus Tagrit kentinin tüm halkını kılıçtan
geçirenler Erbil kentinin tüm halkını katleden Tatarlar’dır.
Göçebelerin hakimiyeti altında yüzlerce Asur/Kıldani manastırı
yıkılmış, okul ve üniversiteler yok edilmiş, kiliseler ya yok olmuş ya
Camiye çevrilmiş, sayısız psikopos ortadan kaldırılmıştır.
Yaşadığımız bu çağda son dört yıldır Kıldanilerin yaşadığı Irak/
Ninova, Musul, Erbil gibi kentlerde İŞİD terör örgütü tarafından
manastır ve kiliseleri yine bombalanarak yerle bir edilmiş, sağ kalan
Kıldani halkına yine göç yolları görünmüştür. Dünyanın gözü önünde
yapılan İŞİD terörü yüzünden bu yüzyılın soykırımında ise en büyük
yarayı Ezidiler ve Süryaniler almıştır. Devlet olamayan Ezidi ve
Süryani halkının çığlığını ise dünya duymamaktadır. Yaralar henüz
sarılmadığı ve savaş devam ettiği için bu gün bile bu kadim halkların
çığlığı yürekleri dağlamaktadır.
BIRINCI DÜNYA SAVASI SIRASINDA VE SONRASINDA ASUR SOYKIRIMI
Savaş zamanından önce, Asurlar’ın Van bölgesi, Hakkari alanında,
İran’ın Urmiye bölgesinde ve Mezopotamya’nin Musul bölgesinde oldukca
sık bir nüfusu vardı.Nüfusları yaklasik 1 milyon civarı idi.
Asya Türkiye’sinde yaşayan dağlı Asur’ların, Türk hükümeti tarafindan
yerel sorunları çözmek üzere görevlendirilen Patrik XXI: Mar Şamun
önderliğinde politik, askeri ve dinsel birliği vardı. Mar Şamun, yakın
ve Ortadoğu’daki bütün Doğu Asur( Nasturi) ulusunun dinsel ve politik
önderiydi.
1914 Ekim’nin ilk günlerinde Van valisi Dervis Efendi, XXI:Mar
Şamun’a, Türkiyeli bütün Asurlar için bazı iyileştirmeler icin söz
verdi, vermesine de, Jön Türkler’in parti kongrelerinde kabul
ettikleri program ise hiç öyle söylemiyordu. Şöyle ki Dr.Nazım adlı
bir komite üyesi gizli toplantıda şöyle konuşmustur “Katliam
kaçınılmazdır. Bu topraklarda yalnızca Türkler”in bağımsız davasını
istiyorum. Hangi milliyetten olursa olsun bütün Türk olmayan öğeler
yokedilmelidir.” (6)
News Week adlı bir Amerikan dergisine göre, Sultan II Abdülhamid
1895- 1896 yıllarında 300.000 Ermeni’yi ve 55.000 Asur’u öldürüp
100.000’in üzerinde ( 245 köy) vatandaşı zorla osmanlılastırarak
Ermenistan’da ve Anadolu’da bir katliam yapmıştır. Ayrıca 100.000
kadın, kız ve çocuk Türk haremlerine alınmıştır.
Aslında Türkiye’de; soykırım yaşayan yerel halklar arasında birbirini
teyid eden bilgilere henüz sahip değildir. Bu nedenle örneğin Van
bölgesindeki Asur nüfusu icin kesin bir sayı vermek zordur. Asurlar
daha cok Türkiye, İran, Rusya, Hindistan, Çin ve Kuzey Amerika“da
yaşamaktadırlar. Ayrıca başka ülkelerde de dağınık halde
bulunmaktadırlar. 1904 yılında yapılan Vidal Kinne, Mayevski ve
Şelkovnikov (2) sayıma göre Asur Nüfusu
Türkiye“de 863.000
İran“da 76.000
Rusya“da 2000
Toplamda : 941.000 verilmektedir.
Dini inançlarına göre Asurlular
Nasturiler 135.000
Katolik Kıldaniler 23.000
Süryani Ortodokslar (Yakubiler) 125.000
Lübnan Katolikleri- Maruniler 525.000
Süryani Katolikler 100.000
Luter ve Protestan Kıldaniler 1.000
Diğer Ortodokslar 32.000
Bu verilerden görüldüğü üzere Süryaniler 1915 öncesi Türkiye’de
sayıları 863.000 yaklaşık olarak 1 milyon civarındadır.. Bu gün yok
olmak üzere olan Süryani halkının ana dili Batı Süryanice’de bu
soykırımdan nasibini almış Unesco diller atlasında, kaybolmakta olan
diller grubundadır.
Bu dönemde 79.000 Asur, Van bölgesinde yaşamaktadır. Bunların tümü
aslında Nasturi‘dir. Ve bölgenin değişik yerlerinde yaşamaktadır.
1915’de Enver paşanın kayınbiraderi ‚Van kasabı’ Cevdet bey zamanında
Saray ve Başkale yöresindeki Hristiyanlar yok edilmiştir. Bu gün ana
yurdu Turabdin olan yerde yaşatılan soykırımlar, asimilasyon, faili
meçhul cinayetler, ekonomik, kültürel ve siyasal baskılar yüzünden ne
yazık ki sayıları 3000 civarındadır. Bir zamanlar Kayseri, Malatya,
Antep, Maraş, Adıyaman, Harput, Hakkari, Batman, Bitlis, Van, Muş,
Mardin, Diyarbakır, Tarsus, Antakya, Cizre, Şırnak’ta Süryaniler
yaşardı.İstanbul’da ise Asur/Keldani ve Süryani Ortodoks toplamı kala
kala 15000 civarındadır.Bu toprakların en kadim halkı Süryaniler, bu
gün İstanbul haricinde sadece Midyat ve civarında yaşamaktadır.
1894- 1896 Hamidiye katliamlarının baş aktörü Kızıl Sultan
Abdülhamid‘in düşüşünden sonra yerine geçen Jön Türkler‘de Hristiyan
kanı içmeye devam etti. 1915 yılının ilk günlerinde Rus birliklerinin
çekilişinden hemen sonra katliamlar İran ve Türkiye’de başlamış;
Salmas ve Urmiye kentlerinde Asur/Kıldaniler‘e ait tüm mallar yağma
edilmiş, evleri yakılmış, köyleri yakılıp, yıkılmış kadınlar ve 8
yaşından büyük kız çocukları kaçırılarak ırzına geçilmiş, 12.000 insan
katledilmiştir.
Yalnızca Mustafa Kemal 1919 ile 1923 arasinda 750.000 Rum’u ve 300.000
Asur’u öldürtmüştür. Bu insanların tamamı Hristiyandı. (8)
1915 Mayısından itibaren Asurlar Türk askerleriyle ağır carpışmalara
girdiler; bu gönüllüler Patrik Mar Şamun ve General Aga Petrus Eliya (
Elov) tarafindan yüreklendiriliyordu. Mar Şamun Rusya’dan hiç bir
zaman destek alamadı. Bundan yararlanan Türk hükümeti Asurlar üzerinde
bir katliam gerçekleştirdi.
Patrik Samun’un ölümünden sonra yerine geçen Surma Xanım, Aga Petros’a
Sin kaleyi gitmeyi, İngiliz’lere hosgeldin demeyi emretti. Aga Petrus
gitmeyi reddetti, ancak Surma Xanım onu ikna etti ve gitmek zorunda
bıraktı.
Yakup Mar Melik İsmail, 2000 askerin yokluğunu ve Aga Petros gibi bir
liderin bulunmayışını farketti. Ayrıca ön hat da kesilmişti.
Asurlular. Hala düsmanı kontrol etmek için savaşacak durumdaydılar,
ancak ordu techizat deposunu ateşe vermeyi emreden Surma Xanım,
Urmiye’yi terk edip Sin Kale’ye gitmişti.Bu savasta 17000 Asur ve
Ermeni insanı can verdi. Yerli halktan 10.000 kişi, yerli müslüman
akıncılar tarafından esir alınmış ve bir daha kendilerinden haber
alınamamıştı. Erkekler öldürülmüş, kadın ve çocuklar götürülmüştü.
Kalan Asurlar, sonunda Sin Kale’ye ulastıklari zaman, İngiliz
destekçilerini yanlarında bulmak istediler, ama maalesef bulamadılar.
İngiliz yetkilileri, Mezopotamya’daki Bakuba Kampı“ndan olan Asur
temsilcilerinin Barış Konferansında hazır bulunmalarına izin
vermediğinden, Dr. Malik Yonan tüm Asur ulusunu temsil etmek
zorundaydı. Dr.Malik Yonan, Paris’te Amerikan delegasyonu başkanı
Albay House ve İngiltere delegasyonu baskanı Llyod Ggeorge ile
buluştu. Bu buluşma iyi geçmedi. İngiltere’nin sözünde durmayacağını
anladı.
Dr. Yonan’ı ikna edemeyeceğini anlayan İngiltere, Sürma hanımı devreye
soktu. Sürma Hanım, Dr. Yonan’a derhal geri dönmesini gerektiğini
talep eden bir yazıyla Orta ve Yakındoğu’da 2 milyon Asur’u sefil bir
yaşam sürmek zorunda bırakmıştır.
25.000’den fazla Asur, hiç bir zaman İngiliz söz ve planlarına
inanmadılar, güvenmediler. Bunun için yollarını diğerlerinden
ayırarak, dağlara çıkıp, Tebriz’e yerleştiler. Aralarında Baskan Dr.
Malik Yonan’ın da bulunduğu AUK ( Asur Ulusal Konseyi’nin çoğunluğu
vardı. Yonan, Paris Barış Konferansı’nda kendileri adına konuşmakla
görevlendirilmiş, Asurlar’ın Tebriz’de seçtikleri kişiydi.
Osmanlıdan günümüze Süryaniler için devlet; hep en sadık teba sözünü
diline plesenk etmiş ama her katliamda vurulan halk olmuştur. Aslında
özde ne Osmanlı ne de TC Süryani halkına hiç güvenmemiştir.
Süryaniler; Hindistan, Avrupa ve ABD hariç hep islami iktidarların
egemen olduğu topraklarda Irak, Suriye, Lübnan, Türkiye, Mısır,
İran’da sırf Hristiyan inançlarından ötürü etnik ve dini soykırım
yaşamışlar/yaşamaya devam etmektedirler.
Kısacası Süryani, tarihi katliamlar ve göçler tarihidir.
Takvim yapraklarında tarih hala 1915’i gösteriyor. Hesap sorulmayan
her soykırım takvim yapraklarında asılı kalır. Belge yayınlarından
çıkan 13 günlük cehennem ‚Bote’ adlı eserinde Papaz Abraham Garis
‚’Ben din adamıyım, benim halkıma bunları yapanları affediyorum. Bir
din adamı olarak benim görevim affetmek diyen bir insana; soykırıma
bulaşmış halkların da diyeceği tek şey olabilir resmi özür diletmek de
bizim görevimiz.
Soykırımla yüzleşmek bir insanlık borcudur. Bu borç mutlaka ödenmesi gerekir.
ZEYNEP TOZDUMAN
Kaynakça:
(1)Temel Demirer ( Kırık Mozaik ) 12.01.2017, Sol Diyalog
(2)Newsletters From Caucasian Military District, 1904, nos 3-4
(6)Mevlanzade Rifat, Osmanian Revolution of young Turks, ( Jön
Türkler’in Osmanlı Devrimi) Beyrut, 1938, s. 159- 162.
(8) News Week, May 1988.