ZEYNEP TOZDUMAN
Bu yazimi 16.02.2017 günü kaybettigimiz ve bu calismada yararlandigim kaynakcanin sahibi olan sevgili Murat Bebiroglu“na ithaf ediyorum. Ermeni halkinin basi sagolsun.
Son 2 yıldır ülke de yaşatılan savaş ve korku imparatorluğu olanca hızıyla devam ediyor. Savaşların, baskıların, sürgünlerin, işten atılmaların, tutuklamaların gölgesinde bir referanduma gidiyoruz.
Mezopotamya“da 56 Kürt Belediye Başkanının tutuklanması ve hükümetin bu Belediyelere kayyum ataması yetmemiş olsa gerek ki AGOS gazetesinden öğrendigimiz bir habere göre şimdi de patrikhanelere kayyum atanacak. AGOS gazetesinin bu haberinden sonra Ermeni Patrikhanesinde bir türlü sular durulmadi.
Ülke olarak 16 Nisan 2017 günü yapilacak referanduma hazırlandığımız bu günler de, daha önceden yaptığım; hep acı gündemlerden dolayı ötelediğim bu çalışmayı hem Süryanice, hem Türkçe olarak siz okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Osmanlıdan günümüze bu ülkenin kadim halkları, hep ikinci sınıf yurttaş muamelesiyle; etnik, dini, kültürel katliamlarla, zorla islamlaştırma, cinsiyet, emval-i metruke ve toprakları işgal edilerek bu gün demografik olarak yok denecek kadar az sayıda kalmışlardır.
Yine Osmanlıdan günümüze, yasal düzenlemelerle iyileştirmeler yapılsa da tekçilik (Tek bayrak, tek din, tek dil) ve Hristiyan din adamlarının ellerindeki imkanların,daraltılması yüzünden, azınlıklar bu yasal haklardan yararlanamamıştır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan XIX. Yüzyılda Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın yayınlanmasına kadar bütün gayrimüslimler, zımmi statüsünde varlıklarını sürdürdüler. II. Mahmut döneminde başlayan Islahat hareketleri Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın yolunu açtı.
1831 yılında İstanbul’da yapılan nüfus sayımı ile Suriçi’nde 45.000 Müslüman, 30.000 Ermeni ve 20.000 Rum yetişkin erkeğin yaşadığı saptanmıştır. İlk defa Hristiyan mahalleri dahil her mahallede kahya ve muhtarlar seçildi.
1844’de yapılan nüfus sayımı ise sadece İstanbul’da yaşayan erkekleri değil, bütün Osmanlı ülkesini kapsayacak şekilde (kadın- erkek ) yapılmıştır. 1844 genel nüfus sayımına göre Osmanlı Devletinin (Asya, Avrupa, Afrika) toplam nüfusu 35.350.000’dir. Osmanlı Devleti’nde Müslümanlar, toplam nüfus içinde bağlı eyaletler dahil %58.13’lük bir orana sahiptir. (1)
1885 yılında, İstanbul’daki toplam kamu görevlerinin %95.4’ü Müslümanların, %4,6’sı ise gayrımüslim milletlerin elinde bulunuyordu. 37 yıl süren Tanzimat döneminde (1839- 1876) ve günümüzde kamuda çalışan gayrı müslim sayısı yok denecek kadar azdır.
Bu dönemde Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine gayrimüslim halklarla ilgili ilk önemli müdahalesi olmuştur.
İlk kez Hristiyan ve Yahudilerin farklı giyinme mecburiyeti, Sultan II. Mahmut döneminde kaldırıldı.
3 Kasım 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı ilanıyla ilk kez, Müslüman olanlar ve olmayanların can, ırz, mal, konut dokunulmazlığının sağlanacağını ve tüm Osmanlı tebeanın dini inanışlarına bakılmadan bazı konularda (kişi hakları, vergi ve ceza gibi) aynı haklara ve ve güvenceye sahip oldukları açıklanıyordu. Gayrimüslimler için özellikle kıyafet mecburiyeti, ev yüksekliği gibi yasaklar kaldırıldı, seyahat serbestisi getirildi.
Müslüman halk, asırlardır kendisinden aşağı gördüğü gayrimüslimlerle eşit sayılmayı hiçbir zaman kabul etmediği gibi Hristiyanlar ve Hristiyan din adamları da bu fermandan hoşlanmadılar.
Devletin gözünde Rumlar ilk sırada, Yahudiler son sıradaydı. Özellikle Rumlar, diğer gayrimüslimlerle eşit tutulmayı hazmedemedi, hele Hristiyan gruplar kendilerinin Yahudilerle eşit sayılmasını kesin olarak reddettiler.
Asırlardan beri askerlik yapmayan Hristiyanlar, askerlik yapmak istememesi hem müslüman hem Hristiyanlar için büyük bir sorun teşkil ediyordu.
Batılı devletler, Hristiyanlara yeni haklar tanınmasını, Hristiyanların askerlikte miralaylığa, devlet memuriyetinde birinci sınıf memurluğa kadar terfi edilmesini, kilise onarım ve yapımına izin verilmesini, mezhep değiştirme yasağının kaldırılmasını ve bunun yasal hale getirilmesi için Osmanlı’ya kurdukları baskılar sonucu 18 Şubat 1856 tarihinde Islahat Fermanı yayımlandı.
Bu ferman da gayrimüslimler için çıkarılmıştır. Temel amacı Müslüman ve gayrimüslimlerin eşitliği içindir. Patrikler hayat boyu görev yapmak üzere seçilecek, ancak bundan böyle Dünyevi işlere karışmayacaktı. Islahat Fermanında gayrımüslimler için kırıcı, utandırıcı ve aşağılayıcı sözler kullanılması yasaklanmıştır. Örneğin;’Gavura, gavur denmeyecektir!’.
Gayrimüslimler her memuriyete ve askeri okullara alınacaktır. Islahat Fermanında, Hukuk ve usul yönünden pek çok yenilik getirilmiştir. Bu ferman tutucu Müslümanlar tarafından bir utanç belgesi olarak görülüp, Tanzimat Fermanından daha fazla tepki çekti.
15 Temmuz 1858 Cuma günü, Suriye ve Lübnan’da Cidde olayları sonucu Süryani/Maruni katliamı yapıldı. Bu topraklarda, Müslüman halklara karşı her katliam, nedense Cuma günleri yapılmaktadır. Gayrimüslim halklar, Müslüman halkların baskıları ve katliamları yüzünden kendilerine tanınan hakları bazen kullanmaya bile cesaret edemedi; bazen de yeteri kadar kullanamadı.
Hristiyan halklar açısından diğer bir sorun da, gayrimüslim din adamları, medeni kanunla yetkilerin ellerinden alınmasına, dünyevi işlerden tamamen uzaklaştırılmalarına, mali kaynakların yok olmasına tepki göstererek fermana karşı çıktılar.
Bu fermanlar hayata geçirilemediği gibi ne müdahaleler sona erdi, ne de fermanın gerekleri yerine getirildi. Ermeni Patrikhanesinde Patrik seçimi, Fatih Sultan Mehmet’den bu yana yaklaşık 500 yıl boyunca Osmanlının istemediği hiçbir patrik seçilmedi. Bu anlamda patrik, bağımsız ve özgür değildir.
SÜRYANİ KADİM PATRİKHANE NİZAMNAMESİ ( 1914 )
1860, Ermeni milleti Nizamnamesi ile başlayan süreç , 1863’de resmen kabulü ile Ermeni Protestanları, Katogigosluğu, Rumları, Musevileri, Türk Ortodoksları, 1914’de Süryanileri kapsayacak kadar genişletildi.
Kadim Süryani halkının Kilise merkezi, Osmanlı’nın ve genç cumhuriyetin baskıları yüzünden, Antakya’dan Malatya’ya, sonra Diyarbakır üzerinden Mardin Deyrül Zafaran’a taşınmıştır. 1932’de Deyrül Zafaran’dan Suriye’nin Humus kentine, oradan da 1959’da Şam’a taşınmıştır. Halen Şam’dadır.
Süryani Kilisesi patrik tarafından idare edilmektedir. Patriğin ünvanı, Antakya ve Bütün Doğu’nun Elçisel Kürsüsü Patriği ve bütün dünyadaki Süryani Ortodoks Kilisesi’nin reisidir.
Süryani Kilisesi, Ermeni Kilisesi gibi apostolik ve Doğu Ortodoksu bir kilisedir. 4. Konsili tanımayan bütün kiliseler gibi Süryani Kilisesi de batılılar tarafından monofizit olarak tanınır. Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u 1453“de fethinden sonra Ermeni episkoposluğu patriklik haline getirildi. Rum ve Yahudilerin dışında kalan ve 4. Konsil kararlarını kabul etmeyen bütün gayri müslimler, Ermeni Patrikliği’ne bağlandı.
Bu nedenle de Ortodoks Apostolik Süryani Kilisesi 1914 yılında, ayrı patriklik olana kadar Ermeni Patrikliği’ne bağlı kaldı. Süryaniler 1914“e kadar hep Ermeni kilisesi icinde sayildilar. Süryanilerin arasında az sayıda da olsa Katolik ve Protestan da vardır.
Batı cephesinde küçük asya felaketinin sürdüğü bu yıllarda, çoğunlukla İstanbul, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Adıyaman’da yaşayan Süryani halkı,1914 patrikhane nizamnamesi ile bir şekilde korunmak istedi.
Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi, 18 Mart 1914 tarih, 79 numara ile Adliye ve Mezahip Nezaretine başvurarak, Osmanlı bürokrasindeki yerini tescil ettirmek için 64 maddeden oluşan bir nizamname hazırladı. Bu nizamname, üç nüsha halinde çoğaltılıp, birinci nüsha Adliye ve Mezahip Bakanlığı’na sunulmak üzere yerel hükümet temsilcisine, İkinci nüsha patriğe, üçüncü nüsha ise İstanbul’daki patrik vekiline verilmiştir.
Süryani Nizamnamesi; kilise hiyerarşisini tanzimi için Adliye ve Mezahip Bakanlığı’ndan Diyarbakır Valiliği’ne de oluşuma izin verilmesi için İstanbul Patrik Vekili Serepiskopos Boglis, Mardin Episkoposu Cercis, Musul Episkoposu İlyas, Diyarbakır Episkoposu Toma, ve cemaatten oluşan bir heyet oluşturuldu. (3)
Sözü edilen Süryani nizamnamesi, Islahat Fermanının getirdiği yenilik ve gayrımüslim Hristiyan vatandaşları kapsayan, zamanın şartlarına uygun olarak hazırlanan, resmi bir yazıyla Mardin Kaymakamlığı’ndan, patrikhane makamına belgenin bir sureti hükümetin onayı ile gönderilmiştir.
Mardin Kaymankamlığı’ndan gelen resmi yazı üzerine, Mor Arşnasya, Toma Kasir Efendi’nin başkanlığında toplanan üyelerin, Karma Meclis’ce verilen görevi, en iyi şekilde yapacaklarını beyan ve taahhüt etmelerinden sonra, Patrikhane Nizamnamesi Hanna Sırrı Efendi’nin başkanlığında madde madde incelenerek oy birliğiyle kabul edilmiş ve imza ile tasdik edilmiştir.
Süryani Patrikhane Nizamnamesi’nden bir yıl sonra 1915’de,başlangıçta Ermeni halkı için çıkarılan tehcir kararı, tüm Hristiyan halkları kapsayarak genişletilmiştir. özellikle doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan Süryani halkı için sonun başlangıcı olmuştur.
1915’de yaşananlar sonucu yukarı mezopotamyada, Mardin, Diyarbakır , Batman, Elazığ, Hakkari, Adıyaman, Siirt, Cizre, İdil, Silopi, Bitlis’de Süryani halkına ait olan bir çok tarihi eser, kilise, manastır ve emval-i metrukelerin bir çoğuna el koyularak camiye, okula, eve, ahıra, kamu binasına dönüştürüldü. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1924’de Hakkari’de, Nasturi katliamı ile devam eden 1928’de Süryani medreselerin kapatılmasıyla dini olarak Süryaniler hep baskılandılar.
1934’de Türkçe konuş kampanyaları ile de Süryani halkının dili de baskılandı, okullarda Türkçe, sokakta ise yaşadıkları yörenin dilleriyle, güney kısımda yaşayanlar Türkçe- Arapça, kuzeyde yaşayanlar Kürtçe- Arapça- Türkçe konuşarak çok dilli oldular ama bir çoğu neredeyse kendi ana dillerini kaybettiler. Katliamlar, asimilasyonlar sonucu Süryaniler, yaşadıkları coğrafya itibarıyla çok dilli, çok kültürlü, çok dinli bir coğrafyanın dilsiz çocukları haline getirildi. Hala ana dilde Eğitimin yasak olduğu, 1924 lozan haklarından yararlandırılmayan tek halktır Süryaniler.
Osmanlıdan beri katliamlarla, yok edemedikleri kadim halkları ve inançları, bu ülkede sürekli asimile ederek varlığını; ötekinin yokluğuyla inşaa eden bir ulus işte böyle yaratıldı.
Katliamlarla, baskılarla, asimilasyonlarla; dili, dini, kültürü özgür olmayan halkların yaşadığı topraklarda, baskın ulus da hiçbir zaman özgür olamaz.
ZEYNEP TOZDUMAN
Kaynakça :
1)- Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Nizamnameleri, Murat Bebiroğlu
1-a)Tanzimat’dan II.Meşrutiyet’e Ermeni Nizamnameleri, Murat Bebiroğlu
2)- Bilal Eryılmaz, A.g.e,s.79,80
3)- Bu Nizamnamenin Osmanlıca metni Mardin Kırklar Kilisesi’nde bulunmaktadır. ‘Türkiye’de din imtiyazları’, M.Emil Elöve, 1953 Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi C.X.s. 245- 260